“Türkiye'ye kurulan bu tuzağı bozmak benim boynumun borcu olsun”

GERİ DÖN

TV Programları

“Türkiye'ye kurulan bu tuzağı bozmak benim boynumun borcu olsun”

 

Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, SZC TV’de İpek Özbey’in sorularını yanıtladı.

 

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin terör örgütü elebaşı abdullah öcalan'a yönelik çağrısına dair Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu şu şekilde konuştu: “Türkiye'nin değerlerini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk milletinin bekasını Sayın Bahçeli’ye karşı savunmak rüyamda bile görsem inanmayacağım bir durumdu. Dolayısıyla aklımın ucundan dahi geçmeyen bir durumla karşı karşıya kaldık. Yani bunu Sayın Bahçeli söyledi diye değil bunu Tayyip Bey de söylese çok şaşırırdım. Özgür Bey de söylese çok şaşırırdım. Ama son zamanlarda öyle açıklamalar oluyor ki konuşulan hiçbir şey insana sürpriz olmuyor”

 

BU SÖYLEMLER ASIL MESELENİN ANAYASA OLMADIĞI GERÇEĞİYLE BULUŞTURDU BİZİ”

 

Türkiye'de anayasa değişikliğinin gündeme geldiği itibaren anayasa hariç her şeyin konuşulduğunun altını çizen Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu; “Önce Anayasa’nın değiştirilemez ilk 4 maddesi üzerinden bir tartışma yaşandı. Sonra etnik köken üzerinden birtakım tartışmalar yaşanageldi. Sonra abdullah öcalan'ın Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşması tartışması gündemine getirildi. Yani anayasa konuşacağımızı zannederken tartışma başka bir yere evrildi. Ve bu söylemler bizi, asıl meselenin anayasa olmadığı gerçeğiyle buluşturdu” dedi.

 

BENİM DE BİR VATANDAŞ OLARAK KAYGILARIM VAR”

 

Türkiye'nin asıl meselesi gölgelemek istenen sorunlar ama bu sorunları konuşmak yerine Türkiye; yapay gündemleri konuşurken ağır bir gündemin içinde buldu kendisini” diyerek konuşmasına devam eden Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu; “Dolayısıyla meseleye sadece milliyetçi refleksler üzerinden yaklaşmak da doğru değil. Yani ben hiçbir zaman o pencereyi kullanmadım. Yani bu tür durumlarda sadece sert refleksler üzerinden konuşmanızı şekillendirirseniz, kendinizi de marjinalleştirirsiniz. Meselelere toptancı bir tarih şuuruyla bakıp yaşadığımız coğrafyanın jeopolitiğinden kaynaklı sorunları da nazarı itibare alarak söylem geliştirmek mecburiyetindesiniz. Onun için ifadelerin arkasında çok daha kapsamlı şeyler olabilir endişesinden hareketle, benim de bir vatandaş olarak kaygılarım var” ifadelerini kullandı.

 

TÜRKİYE’DE HER ÖNÜNE GELENİN BİR DEVLET AKLI İNŞA EDEBİLMESİ DE MÜMKÜN DEĞİLDİR”

 

Türkiye’nin etrafında birçok sorun yaşandığını, “Türkiye gül bahçesinde yaşamıyor” şeklinde ifade eden Genel Başkanımız; iki komşumuzun da toprak bütünlüğüne halel getirilmiş olduğunun altını çizerek şu ifadeleri kullandı: “Buralarda terör örgütlerinin oyun alanına dönüşmüş ve Türkiye’nin geleceğini tehdit eden birçok oluşuma izin verilmiş. Bu coğrafyada yaşayan devletlerin jeopolitiği doğru okuyamamasından kaynaklı; stratejik derinlikten büyük bir stratejik belanın içine itildiği de aşikâr. Türkiye bu belanın içinde uzunca bir zamandan yaşıyor. Ama Türkiye gelenekleri olan bir devlet ve 17 devlet kurmuş bir millet. Dolayısıyla Türkiye’de her önüne gelenin bir devlet aklı inşa edebilmesi de mümkün değildir. 5000 yıllık asgari 3000 yıllık devlet geleneği olan bir topluma hiç kimse devlet aklı ve felsefesini şahsi bakış açılarıyla dayatamaz. Bunun için bu olup biten hemen hepsinin arkasında; ya geçmişte yapılmış hataların telafisine yönelik adımlar var ya da geçmişte yapılmış hataların ısrarı var. Haklı çıkmaya çalışmak arzusu var. Onun için bu konuya vukufiyeti yüksek toptancı bir tarih şuuruyla meseleyi kavrayabilecek, yaşadığımız coğrafyanın dezavantajlarını bilecek dezavantajlarını avantaja çevirebilecek ve burada varlığımızı sürdürmemize bu zamana kadar sebep olan dinamiklerin ayakta tutulmasını sağlamak gibi bir sorumluluk taşımak gerekiyor.”

 

NE ZAMAN CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ YAKLAŞIYORSA O CUMHURBAŞKANININ BİR DAHA ADAY OLMASINI TEMİN EDECEK SİYASİ MANEVRALAR DEVREYE GİRİYOR”

 

Son günlerde yaşanan tartışmaların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir kez daha aday olması üzerine şekillendiğine dair görüşlere ilişkin Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, şu şekilde konuştu: “Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu ülkeyi yönetme arzusunun ortadan kalkacağına inanmıyorum. Çünkü anayasamız; bir cumhurbaşkanının 2 kez seçilebileceği söylüyor. Ama Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu ülkeyi 22 senedir yönetiyor. 2014’te seçildiğine bakarsanız 10 yıldır ülkeyi yönetiyor. Bu 2018’e giderse 14 yıl olacak. Bir kere daha şayet seçilmeyi zorlayacak ve muvaffak olacaksa, 20 yıl ülkenin başında Cumhurbaşkanı olarak kalmış olacak. Anayasa sadece cumhurbaşkanının görev vadesini belirlemez. Neden 2 dönem koyulduğunu, anayasa yapıcılar ve anayasa hocaları anlatıyor. Dünyanın da bütün ülkelerinde böyledir bu durum. Ama Türkiye'de ne zaman cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşıyorsa, o cumhurbaşkanının bir daha aday olmasını temin edecek siyasi manevralar da devreye giriyor”

 

BU ANAYASA, BUGÜN İŞ BAŞINDA BULUNAN İKTİDARIN ANAYASASI”

 

Yapılması istenen anayasa değişikliğinin aslında yeni bir anayasaya ihtiyaçtan kaynaklanmadığının altını çizen Genel Başkanımız; “Bu anayasanın değişmeyen maddesi kalmadı. Bu anayasa, 1982 anayasası; 177 maddeden müteşekkildi. Bunun 23 maddesi ilga edildi. Şu an 156 maddeden müteşekkil. Bunun değişmeyen sadece 58 maddesi var. Geri kalan bütün değişikliklerin ile ağırlıklı bir biçimde Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde yapıldığını düşünürseniz ve bu anayasa neresinden bakarsanız bakın zaten bugün iş başında bulunan iktidarın anayasası. Bu anayasa; 2007’de, 2014’te, 2017’de defalarca değiştirildi. Hatta bu anayasa Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan değişiklikle Türkiye’de sistemi değiştirdi. Parlamenter Demokratik Sistem’den Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi diye ve tarif edilen anlamını birçok insanın hâlâ kavrayamadığı bir biçimde sistem dayatmasına muhatap oldu ülkemiz. Olağanüstü hâl koşullarında bir referandumla çok az bir farkla sistem değişti” dedi.

 

TÜRKİYE’DE OLUP BİTEN BÜTÜN OLAYLARIN ÖZNESİNE, BİR SORUNA İŞARET EDEREK KÜRT KARDEŞLERİMİZİ KOYARSANIZ; İŞTE O ZAMANDA PROBLEM BAŞKA BİR BOYUTA GELİR”

 

Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, açıklamalarına şu şekilde devam etti: “Bakın başka bir üzüntüm de şu: Türkiye’de Kürt vatandaşı diye bir kavram yok. Hepimiz Türk vatandaşıyız. Dolayısıyla Türkiye’deki Kürt kökenli kardeşlerimiz var. Bunlar bu cumhuriyetin kuruluşunda da katkıları olan ve bu katkıları asla tartışılmayan, bin yıldır kardeşçe yaşadığımız bir topluluk. Türkiye’de olup biten bütün olayların öznesine şayet bir soruna işaret ederek Kürt kardeşlerimizi koyarsanız, işte o zamanda problem başka bir boyutuyla ele alınması icap eden hâle gelir. Yani bu alan istismara ziyadesiyle kapalı olması icap eden bir alan. Türkiye'nin yaklaşık yarım asırdır ciddi bir terör sorunuyla karşı karşıya olduğu aşikâr. Biz bir sorundan bahsediyoruz. Türkiye’de toplumun bütün kesimlerini kendine has sorunları var. Bu sorunlar sadece bir kesime ait değil. Bu sorunların ele alınma biçiminden duyduğum rahatsızlığı ifade etmek bakımından bunu söylüyorum. Bir sorun olur olmaz; onun hemen öznesine, Kürt kardeşlerimizin koyulmuş olmasının mahsurlarına işaret etmek bakımından söylüyorum.”

 

KAYYUM ATANIYOR DİYE TÜRKİYE’DE BİR BÖLÜCÜ HAREKETİN ARKASINA SIĞINMA İHTİYACI HASIL OLMAZ”

 

Ben size farkımı fark ettirmiş olmak bakımından söyleyeyim. Hakkari'deki kayyum atamasında, bunca siyasi geçmişime ve müktesebatıma rağmen oradaki haksızlığa işaret etmiş bir Genel Başkanım. Bunlar hiç düşünülmüyor. Vatandaşın seçtiği birini; işi kayyuma götürmeye gerek bırakmayacak yasal imkanlar varken kayyum dayatmasıyla muhatap kılmanın mahsurlarına işaret ettim. Can Atalay’ın milletvekili seçilip Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yemin edememesinin neden kaynaklandığına dair mecliste uzunca da bir konuşma yaptım. Biz geçmişi hemen unutuyoruz. Kayyum atanıyor diye Türkiye’de bir bölücü hareketin arkasına sığınma ihtiyacı hasıl olmaz. Evet, Türkiye’nin sorunları var. Bu sorunların çözülmesi noktasında bu zamana kadar doğru adımlar atılmamış olabilir. Türkiye doğru adımlara da kapalı değildir. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilen siyasi partilerin sırtlarını terör örgütlerine dayama alışkanlığını da terk etmesi lazım. Ayrıca sadece Türkiye’nin içinde değil bu problem. Biz bir terör belasından bahsediyoruz ama dikkat ederseniz uzunca bir zamandan beri sınır ötesi operasyonlardan geliyor bizim şehitlerimiz. Irak'ın kuzeyinden, Suriye’nin kuzeyinden. Türkiye’nin güvenliğini teminat altına alabilmek uğruna yaptığımız askerî harekât bölgesinden geliyor”

 

 

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ BU İKTİDARI DEVRALDIĞINDA TÜRKİYE’DEKİ TOPLAM ŞEHİT SAYISI 6’YDI”

 

Terörle bir kere müzakere edilmez, bu genel geçer bir laftır. Terörle mücadele edilir. Türkiye bu mücadeleyi vermiş defalarca da bunun içinden başarıyla çıkmış bir ülkedir. 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi bu iktidarı devraldığında Türkiye’deki toplam şehit sayısı 6’ydı. Şehidin bini ile 6 bini arasında benim için bir fark yoktur. Şehit şehittir, bir tek evladımızın bile kaybına tahammül yoktur. Ama Türkiye bunu sıfırlamayı becerebilmişti. Türkiye bunu yeniden başarabilir. Türkiye bunun daha iyisini de yapabilir. Ama Türkiye’de bütün bu olayların yaşanmasının bir gerekçesi vardır hissiyatı yaratmak tehlikelidir. Biz tartışmaya nereden başladık? Abdullah Öcalan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde DEM Partisi’nin grubunda nutuk tirat etmesinden başlattık biz bu tartışmayı…”

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE GELEMEZ, TIKILDIĞI DELİKTEN DE ÇIKAMAZ”

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, terör örgütü pkk’nın elebaşı abdullah öcalan’a yönelik çağrısına dair Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu; “Ya abdullah öcalan Aşağı Ayrancı’da mı oturuyor? Ya da Keçiören’de mi oturuyor? Ankara'nın Etlik’in de mi oturuyor? Oran’ın da mı oturuyor? Çankaya'da mı oturuyor? abdullah öcalan İmralı’da. ‘abdullah öcalan Türkiye Büyük Millet Meclisinde gelsin konuşma yapsın’ demek öncelikle zihnin arkasına birtakım mesajlar atarak onun serbest bırakılmasını zihinlerde meşrulaştırmak düşüncesinden ibarettir. Bu son derece tehlikeli bir durum. İmralı’da ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm birisinin; ‘Gelsin TBMM’de şunu yapsın bunu yapsın, becerebiliyorsa da buradan şu sonucu çıkaralım’ denmesi aslında serbest bırakılmasının ilk adımlarının atılması anlamına geliyor. Onun için rüyamda görsem inanmazdım diyorum. Önce ona inandırıyor sizi. Türkiye Büyük Millet Meclisine gelemez ama serbest bırakılırsa ya da ev hapsinde çıkarılırsa ben bilmem türünden bir yorumun içinde boğulmanızı sağlanacak. Benim karşı çıktığım şey bu. Onun için diyorum ki; Türkiye Büyük Millet Meclisine de gelemez tıkıldığı delikten de çıkamaz. Hiç kimse bunun altyapısını oluşturmak üzere siyasi manevra yaratmasın, yapmasın diyorum. Cesetlerimizi çiğnemeden onu yapamazlar. Bir kişiyi kurtarırlar ama kaç kişiyi kaybederler bilmiyorum”

 

TUSAŞ SALDIRISINI BU OLAYLA İRTİBATLANDIRMAK İSTEMİYORUM”

 

TUSAŞ’taki terör saldırısına ilişkin Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu şu şekilde konuştu:

 

Millî barış projesi, açılım projesi falan diye düşünceden eyleme dönüştürmek istedikleri birtakım çalışmalar oldu. O çalışmalar da benzer olaylar yüzünden akamete uğradı. Bütün olup bitenleri, bu olayla irtibatlandırmak istemiyorum. Bu konuşmaya bağlı olarak pkk, ‘bizim adımıza başkasını konuşturamazsınız, bizim yönetildiğimiz yer orası değildir ve bunu ispat etmek için bunu yaptık’ diyor ise bu çok daha büyük bir faciadır. Bu hakikaten devletin kurumlarının iflas ettiğine delalet eder. Devletin kurumlarının durumu ve geleceği okuyamadığına delalet eder. Bu son derece tehlikeli bir durumdur ve o batağa düşmek istemiyorum.”

 

DEVLETİN AKLI BURAYA KALMIŞSA VAY GELDİ BAŞIMIZA…”

 

Bugün Suriye’nin kuzeyinde, 130.000 kişiden müteşekkil ordulaşmış bir yapıdan bahsediliyorsa ve yine bugün Irak’ın kuzeyinde sınırımıza 80 km derinlikte 70.000 kişiden oluşan bir askeri varlıktan bahsediliyorsa; o zaman Türkiye’nin şapkasını önüne koyup doğru bir yerden bakıp düşünmesi lazım diye düşünüyorum. Ama Türkiye’de kurumlar maalesef iflas etti. Bu konuların konuşulacağı yer televizyon ekranları değil. Türkiye kendisini ilgilendiren bu temel konularla ilgili doğru zeminlerde tartışıp bir strateji oluşturmak mecburiyetindedir. Bir kişinin 2 kişinin aklıyla ya da bir kişinin 2 dudağının arasından çıkacak kelamlarla çözülebilecek konular değildir bunlar. Devletin aklı buraya kalmışsa vay geldi başımıza. İmralı’ya gidip gelen istihbarat görevlileriyle Abdullah Öcalan’ın konuştuğuna dair haberler paylaşılıyor kamuoyunda. Bu görüşmelerde Suriye’nin kuzeyindeki oluşumlarla alakalı olarak, ev hapsiyle ilgili olarak, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasıyla alakalı olarak çok şeyin o geride bıraktığımız açılım sürecinde de konuşulduğunu ve tutanak altına alındığını gayet iyi biliyoruz. Yani o tutanaklar yayımlandı. Bugün konuşulanlar anayasa değişikliği de dahil olmak üzere o gün İmralı’da konuşulmuş konular zaten. Dolayısıyla gizemli gizemli laflar edip bunun da bir devlet aklıyla özdeşleştirmeye çalışılmasını hiç yerimde bulunmam. Eğer böyle bir şey varsa bu aklın ortaya çıkardığı şeyi devletin bizatihi kendisinin söylemesi lazım. Bunu birisine söylettirip en kötü şeyi meşrulaştırmak yolunda bir adım atmaya şayet kalkışırsanız, ben bunu siyasi tarafından ele almam. Ben burayı bir siyasi fırsat alanı olarak görmüyorum. Benden kimse böyle bir şeyi beklemesin”

 

LAFI TÜKENMİŞ ADAM ELİ VE OBJELERLE İŞARET EDER”

 

İYİ Parti TBMM Grup Toplantısı’nda urgan atması ardından başlayan tartışmalara ilişkin soru üzerine Genel Başkanımız; “Bir sürü saçmalık arasında bu subliminal mesajlara da cevap verirsem çok şeye cevap vermek mecburiyetinde kalırım. Ben bir şeye işaret ettim. Bütün bu konuşmaları bir milada bağlayınca, ‘Mademki bir milattır. O zaman bunu bir hatırası olsun?’ dedim ve geçmişe atıfta bulunarak, ‘Günün anısını bunu baş ucunuza asın’ dedim. Gazeteciler bana geldiğinde de ‘Konuşmam urgandan daha önemli, konuşmamı çerçevelettirip astırabilirim’ dedim. Şimdi bir subliminal mesaj… İpi oraya dolamış, poşeti oraya koymuş… Söylenecek ne varsa ben dilimle söylüyorum. Lafı tükenmiş adam eli ve objelerle işaret eder. Urganı atmamın sebebi; Erzurum mitinginde bir urgan atmıştı. Ben de bu urgan, bir idamı temsil ediyor diye atmadım. Türkiye'de idam cezasının kaldırıldığını biliyorum ve idam cezasına da en başından beri karşıyım. Ama mademki bu ifadeleri bir milat olarak kabul edip öyle takdim ediyorsunuz; o zaman bugünün anısına buna bakıp beni hatırlayın dedim. Sayın Bahçeli de almış ama kimse benim nezaketimden bahsetmiyor. ‘Al bu urganı hatırası olsun’ diyen bir adam, urgan istenince vermemezlik edemezdi. Ben de gönderdin. İYİ Parti poşeti ile gönderdim, O da İYİ Parti poşeti ile asmış. Teşekkür ederim. Her baktığında İYİ Parti’yi de hatırlar inşallah. İYİ Parti’nin temsil ettiği değerleri de hatırlar. İYİ Parti'nin başında olan genel başkanın unutamadığı geçmişini de aklından çıkarmaz diye umut ediyorum” şeklinde konuştu.

 

BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİ SENARYOSU BİTMEDİ”

 

Terörü çözme yöntemi Türk Silahlı Kuvvetleri mi olmalı?” sorusu üzerine Genel Başkanımız; “Bunun adı terörse başka bir mücadele yöntemi yoktur. Bunun adı terör değil başka bir şeyse; o zaman başka bir yöntem arayışına gitmek gerekebilir. Ama hem adına terör deyip hem de geçmiş dönemlerde yaşadığımız gibi teröriste terörist muamelesi yapmaktan imtina eder, kendi sınırlarımızdan geçirir, Suriye'nin kuzeyine gitmelerini temin eder, hatta yol güzergâhın boyunca lahmacun ısmarlar ayran ikram ederseniz, ayaklarına seyyar mahkemeler götürürseniz, o seyyar mahkemelerdeki Türk bayrağı ve Atatürk resmi teröristleri tahrik eder bir mahiyet arz eder düşüncesinden hareketle bunları kaldırırsanız akıbet budur. Mücadelenin hakkıyla yapılmadığını delalet eder ve bir emperyal planın parçası olursunuz. Türkiye, bu iktidarın iş başına geldiğinde büyük ortadoğu projesi eş başkanlığının büyüsüne nasıl kapıldığını hatırlamak mecburiyetindedir. Bu planın bugün için de devam ettiği kanaatini taşıyorum. Bugün konuşulanların da o kapsam içerisinde ele alınmasının gerekliliğine inanıyorum. O senaryo bitmedi. Türkiye'nin güney sınırının altında, Suriye'nin kuzeyinde, Türk varlığını temsil edecek 130 bin kişilik bir terör ordusundan bahsediliyor ve bunların hamilerinin emperyalist güçler olduğu tüm dünya tarafından biliniyor” dedi.

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’Nİ KURAN FELSEFEYİ MARJİNAL HALE GETİRMEYE UĞRAŞIYORLAR”

 

Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu; sözlerine şu ifadelerle devam etti:

 

Türkiye'nin kendi içinde başka bir derdi var. Suriye'nin içinde olan iç karışıklığın Türkiye’ye bir göç yönlendirmesine vesile olduğunu, sayıları bile belli olmayan sığınmacılar tarafından demografik yapımızın tehdit altında kaldığı, bunun üniter devletimize zarar verecek bir mahiyet arz etme istidadı sergilediğini görüyoruz. O yüzden bir akıl varsa, müşterek bir akılla teşekkül etmeli. Dolayısıyla bu akıl başkalarının dayatmalarıyla, bazılarının kulaklarına üflenen netice itibari ile iç siyasetin malzemesine dönüştürülen, buna bağlı olarak da kamuoyunda tartışılan ama Türkiye'yi felakete götürecek bir akıl olmamalı. Bu ülkede herkes akıllı, kimse de saf değil. Beni, salt milliyetçi reflekslerle tepki gösteriyor türünden kamuoyunda lanse etmeye çalışıyor. Benim hakkımda bunları söyleyenlere gelsinler tarih dersi vereyim. Türkiye Cumhuriyeti bu topraklarda kendi kendine var olmuş bir devlet değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir emek üzere bir mücadele üzere vurulmuştur ve Türklerin bulduğu 17. devlettir. Bu devleti kuran asabiyenin oluşturduğu fikriyatı marjinalleştirmeye çalışıyorlar. Muhataplarım beni gayet iyi anlıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran felsefeyi marjinal hale getirmeye uğraşıyorlar. Ben de bütün bilgimle ve inancımla bu tuzağa düşmemeye gayret sarf ediyorum. Yani bu bir vasat oluşturdu. Bu vasattan siyaseten beslenirimi düşünmek bu cumhuriyetin kuruluş felsefesine esas itibariyle ihanettir. Ben bundan yararlanacak çok cümle kurabilirim. Ama ben onu yapmam. Ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin eşit bir vatandaşıyım, Türkiye Cumhuriyeti Devletine bugün bir beka sorunuyla karşı karşıya bırakacak dil ve söylemden uzak durmanın da icaplarını yerine getirim”

 

DEVLET HEPİMİZİN ORTAK DEVLETİ”

 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in açıklamalarına ilişkin görüşleri sorulan Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu; “Birileri Meclis’e davet edilirken o da bu cennet vatanın bir köşesine gitmek üzere başka bir yerden icazet alma eğilimi içerisine girdi. Son derece yanlıştır. Çok maksat aramıyorum yaptığı şeyin içinde ama ciddi bir hata içerdiğini söyleyebilirim. Türkiye’de bir kesime devlet vaat etmek falan. Devlet hepimizin ortak devleti. Birisi muhalefet adına tek başına konuştuğunu düşündüğünü zannederse, bir diğeri de tek başına devlete akıl ürettiğini farz ederse; bu tartışmaların içinde kimler yok? Adalet ve Kalkınma Partisi yok bu tartışmanın içinde.” dedi.

 

TÜRKİYE'NİN TEMEL PROBLEMLERİNİN ÇÖZÜLEBİLMESİ NOKTASINDA BİR MERKEZ SİYASET AKLININ OLUŞTURULMASINDAN YANAYIM”

 

Bahçeli’nin açıklamalarının ardından MHP içerisinde rahatsızlıklar olduğunu duyduğunu ancak buradan bir siyasi fayda devşirme çabasının olmadığını belirten Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu; “Ben Türk milliyetçisiyim. Türk milliyetçiliği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş aklı ve felsefesidir. Onun sonuna kadar takipçisiyim. Türkiye'nin temel problemlerinin çözülebilmesi noktasında, bir merkez siyaset aklının oluşturulmasından yanayım, marjinalleştirilmeye karşıyım. Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve değerlerinin kişilerin hataları üzerinden bir tarihi gölgelemesine izin vermem, vermemeye çalışırım. Cumhuriyeti kuran felsefeyi bugünün ucuz pazarlıklarının içinde tartışılır hale getirmemek lazım. Herhangi bir yerle, herhangi bir şekilde, herhangi bir kişiyle bir şeyi elde etmek üzere pazarlık masasına oturmuşluğum yok, bundan sonra da oturmam. Çünkü bu cumhuriyetin, bu bayrağın, bu milletin hiçbir değerinin pazarlık konusu yapılacağına inanmıyorum. Pazarlığın olduğu yerde alınıp satılan mal vardır, ben bunu geldiğim yerden öğrendim. Türk milletinin hiçbir değeri alınıp satılacak ucuzlukta değildir ve pazarlığa konu edilemez. Onun için ne Türk milliyetçiliğini ne milli ve manevi değerlerimizi ne cumhuriyetimizi ne Atatürk’ümüzü hiç kimse inhisarını almaya kalkışmasın. Bunlar milletin öz değerleridir. Millet tarafından topluca sahiplenilmesi icap eden hazinemizdir” dedi.

 

İYİ PARTİ’NİN KURULUŞ GEREKÇELERİ DİMDİK AYAKTADIR”

 

İYİ Parti’nin kuruluş değerlerine birebir bağlı olduğunu ifade ederek sözlerine devam eden Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, şu şekilde konuştu: “İYİ Parti; kurulduğu günden itibaren neye itiraz ettiyse aynı alanda itirazını sürdüren bir siyasi yapı. Milletin iradesi, kararı ve emriyle kuruldu. Yine o emir, o irade ve o kararla millet tarafından yaşatılıyor. 7. yılımızı idrak ediyoruz. Kurulduğumuz zaman Türkiye’de yaşanan bütün olumsuzluklar bugün misliyle karşımızda durduğu için İYİ Parti’nin kuruluş gerekçeleri de zaten dimdik ayaktadır. İYİ Parti milletiyle buluşmuştur. Evet netameli günler geçirmiştir, zorluklar geçirmiştir ama dikkat ederseniz benim göreve geldiğim süreci anlatıyorum; orada ciddi bir toparlanma gözlemlenmeye başlamıştır. Bunu söylerken geçmişe zarar vermek amacıyla söylemiyorum ama yaşadığımız dönem bazı şeyleri belki doğru bir biçimde anlatamamıza vesile oldu. Millet bizim haklılığımızı görecek, dik duruşumuzu görecek. Vazgeçilmez ve tartışılmaz değerlerin nasıl hamisi ve bekçisi olduğumuzu idrak edecek ve bize yetki verecektir diye umut ediyorum”

 

TÜRKİYE'YE KURULAN BU TUZAĞI BOZMAK BENİM BOYNUMUN BORCU OLSUN”

 

Erken bir seçim beklemediğini belirten Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu; “Beklemiyorum. Çünkü bütün bunlar, bir seçime hazırlığın alt yapısı ise bu proje bir zamanı gerektiriyor. Ama bu oyun bozulur mu diye sorarsanız bozmak için elinden geleni yapacağım. Türkiye'ye kurulan bu tuzağı bozmak benim boynumun borcu olsun” dedi.

 

KİM CUMHURBAŞKANI OLACAK, KİM KİMİNLE İTTİFAK KURACAK KAYGISI İÇERİSİNDE DEĞİLİM”

 

Olası bir seçimde CHP ile ittifak kurup kurulmayacağına dair kendisine yöneltilen soruya Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu; “Bugün öyle bir aşamada değilim. Herhangi bir angajmanım da kimseyle yok. Ben Türkiye’nin derdine düşmüşüm. Benim derdim kimin Cumhurbaşkanı olacağı değil. Ayrıca şunu da gittiğim yerlerde sıklıkla vurguluyorum; Tayyip Erdoğan bir daha aday olmayacağı bilinebilir ama anayasanın arkasından dolanarak aday gösterilip başka adaylarla yarıştırılıyor. Adayların isimleri var, siyasi partilerin kurumsal herhangi bir vaatleri yok topluma. Dolayısıyla siyaset kişiselleştirilmiş, bu kişiselleştirme siyasetin sorumluluğuna zarar veriyor. Ben İYİ Parti'nin Genel Başkanı olarak açıkça siyasetin bu kurumsalının yok edilmiş olmasının sebeplerini, asli sebebinin de bu sistem olduğuna işaret etmek istiyorum. Yani Türkiye koalisyonlardan şikâyet ederek ki -bakın 15 yıllık bir iktidar vardı, 15 yıllık iktidar koalisyonu görmemişti. Ama bu 15 yıllık iktidar koalisyonlardan şikâyet ederek Türkiye’yi tek adamlığa evrilmesi önceden belli olan bir sistemin içine itti ve koalisyon tehlikesine işaret ederek seçimden önce siyasi partileri ve kurumları koalisyona zorladı bu sistem. Dolayısıyla bu partilerin özgün kimliklerine de oldukça zarar verdi. Yani ortaklarıyla anılır hale getirildi ittifakları. Dolayısıyla Türkiye’nin çözmesi icap eden önemli sorunlardan birisi de budur. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, Adalet ve Kalkınma Partisi kimliğiyle, Milliyetçi Hareket Partisi’nin, Milliyetçi Hareket Partisi kimliğiyle, işte ortakları saydığımız Hüdapar’ı kendi kimliğiyle değerlendirebilme ihtimalini yitirdi vatandaş. Dolayısıyla ben kim Cumhurbaşkanı olacak ve kim kiminle ittifak kuracak kaygısı içerisinde değilim. Ben milletin hali ne olacak onun derdine düşmüşüm ve milletin derdini hemdert olarak, haliyle de hem hâl olarak çözmek için Anadolu yollarına kaptırmışım kendimi” şeklinde yanıt verdi.

 

TÜRKİYE'Yİ VAR EDEN DEĞERLERİN RUHUNA HİTAP EDİYORUM”

 

Milliyetçilerin tek bir çatı altında birleşememesinin sebebine dair Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu; “Herkes kendi fikrine göre marjinalleşirse tıpkı siyaset gibi fikirler de kişiselleşebilir. Benim en büyük iddiam ve temennim; milliyetçileri bir araya getirmektir. Milliyetçiler parti amblemleri ile parti flamalarıyla bir araya gelsin ya da liderler ittifak etsin türünden bir çaba sarf etmek elbette ki anlamlıdır. Ama sonuç vermiyor. Türkiye bununla uzunca bir zamandır uğraşıyor ve bazı siyasi figürleri güvenilmez siyasi şahsiyetlere dönüştüren süreçler yaşanmış. Ben Türk milliyetçilerinin merkez siyaset anlayışına inananların parti flamalarını ve tabelalarına hitap etmiyorum. Ben Türkiye'yi var eden değerlerin ruhuna hitap ediyorum ve o ruhu bir çatının altında, o idealler malzemesini bir çatının altında toplamaya çabalıyorum. Ben Türk milliyetçilerinin ya da merkez siyasetin, merkez sağ siyasetin, sağ merkez siyasetin, milliyetçi merkez siyasetin ruhuna çağrıda bulunuyorum” ifadelerini kullandı.

 

BU MİLLETİN YAKASINI BIRAKIN”

 

Anadolu’ya gerçekleştirdiği ziyaretlerde karşılaştığı problemleri anlatarak noktalayan Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, şu şekilde konuştu: “Ben böyle bir yokluk ve fukaralık görmedim. Eskiden toplumun bir kesimi müzdarip olurdu ama diğer kesimi rahat olurdu ve o kesim fakru zaruret içinde olanlara da sosyal dayanışma anlayışı içinde destek olurdu. Bütün kesimlerinin sıkıntı çektiği bir süreç. Dar ve sabit gelirli tenceresini kaynatamıyor, emekli, dul, yetim tenceresini kaynatamıyor, öğrenci yatağa aç gidip aç kalkıyor, gençler geleceğe dair umutlarını yitirmişler, çiftçiler toprağa düşürdükleri terin karşılığını alamıyor. Bütün bunlar birleştiğinde ve bunların bir de üzerine toplumda güven duygusunun zedelendiğini ve asayişin bizi getirdiği hali de ekleyince; kadın cinayetlerini düşününce, çocuk cinayetlerini düşününce, cinsel tacizleri düşününce nasıl bir rüzgarla nereye doğru savrulduğumuzu ben aziz milletimizin takdirine bırakıyorum. Ben Türkiye'nin temel meselelerinin üzerini örten yapay tartışmaların artık sonlandırılmasını istiyorum ve buna vesile olanları da buradan çağrıda bulunuyorum: bu milletin yakasını bırakın. Sorunlarının çözümüne odaklanalım ve bu sorunların çözümü için bizden ne isteniyorsa İYİ Parti olarak biz o katkıyı sağlamaya hazırız. Bunu da taahhüt ediyoruz diyorum”