Basında Biz
İkinci İhanet Sürecine Hayır Programı’ndayız….
Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, Siyaset Araştırma Merkezi ve Milliyetçi Kongre Derneği'nin "İkinci ihanet sürecine hayır" programında konuştu.
‘’TÜRK MİLLETİNİN SAHİBİ TÜRK MİLLETİNİN BİZATİHİ KENDİSİDİR’’
Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, "Türk milletini temsil etme yetkisi bir siyasi partinin genel başkanıdır diye bir kişiye verilemez dediğimde nasıl ayaklanıyorlar görüyorsunuz değil mi? Bunlara bıraksanız Türkleri, Devlet Bahçeli; Kürtleri, abdullah öcalan; Araplar da dâhil neredeyse geri kalanları da Erdoğan temsil edecek. Türk milletinin sahibi Türk milletinin bizatihi kendisidir. Türk milleti kendi geleceğini kimsenin kibirle kurulmuş stratejilerine teslim etmeyecektir" dedi.
Genel Başkanımızın konuşmasının tamamı şu şekilde:
Sevgili gençler,
Kıymetli arkadaşlarım;
Size hep yarını vaat ettiler.
Bugünü ise çok gördüler.
Ve evet, bize de böyle yaptılar…
İşte tam da buradan başlamak istiyorum.
Çünkü gençliğe vaat edilen her “yarın”, aslında geçmişin eksiklerinin üzerini örten bir örtüydü.
Hemen herkes, bir önceki kuşağın kırgınlıklarını devraldı;
Sonra da aynı kırgınlıkları bir sonraki kuşağa devretti.
Biz öyle bir dönemin çocuklarıyız ki…
Okulda “gelecek sizin” dediler,
Söz aldığımızda ise “hele bir yaşını başını al” diyerek susturdular.
Çünkü bu memlekette gençlik, daima bir hazırlık süreci sayıldı.
Ama o hazırlık hiçbir zaman bitmedi.
Kimi hayallerini kitaplarının arasına gizledi…
Kimi bavulunu alıp gitti…
Kimi sustu, kimi küstü…
Ama büyük bir çoğunluk, bugününden vazgeçmek zorunda kaldı.
Türkiye’nin modernleşme süreci boyunca gençlik
Ya tehdit olarak görüldü ya da kontrol edilecek bir enerji…
Bugün ise dijital çağın ortasında “Z kuşağı” gibi bilinmezliği ifade eden soğuk etiketlerle tanımlanıyor.
İktidarlar gençliği, ya “ileride işe yarayacak biri” gibi gördüler…
Ya da “potansiyel suçlu” olarak.
Ama hiçbir zaman şu anda yaşamaya hakkı olan bireyler olarak görmediler.
Bugün genç olmak sadece yaşla ilgili değil, adeta bir sınıf meselesi hâline geldi.
Ekonomik olarak işsiz…
Sosyal olarak güvencesiz…
Psikolojik olarak değersiz hissettirilen…
Kültürel olarak da sürekli “bozulmuş” iddia edilen bir gençlik gerçeğimiz var.
Ve hâlâ onlardan, bu ülkeyi taşımaları bekleniyor.
“Bizim zamanımızda yoktu” diye başlayan her cümle,
Aslında gençlerin sahip olduklarına değil,
Kaybettikleri haklara duyulan bir kıskançlıkla kuruldu.
Ama bu kıskançlık zamanla öfkeye dönüştü.
Ve o öfkeyi de yine gençlerin sırtına yüklediler.
Bugün gençlik, yalnızca yarın için değil;
Geçmişin borçları için de çalışmak zorunda kalıyor.
Krediyle okuyor…
Krediyle telefon alıyor…
Krediyle evleniyor…
Hatta krediyle hayal kuruyor!
Bir ülkenin gençliği hem devlete hem bankaya borçluysa;
Orada ne demokrasiden ne kalkınmadan ne de insan onurundan söz edilebilir!
Ve sonra, utanmadan hâlâ “Gelecek sizin!” diyorlar.
Bugünü yaşatmayanın, yarın vadetme hakkı yoktur!
Siyaset, gençliği alkışlamayı sever ama konuşmasını istemez.
Çünkü gençlik, itiraz eder.
Ve bu ülkede itiraz, hâlâ bir hak değil, bir tehdit olarak görülür.
O yüzden gençlerin bir kısmı bu ülkeyi terk etmek istiyor.
Ama mesele sadece pasaport değil!
Bu ülke gençlerini yordu!
Ve hâlâ da yoruyor…
Hakkını vermediği gibi, yük üstüne yük bindiriyor.
Değerli arkadaşlarım,
Evet, bize de böyle yaptılar.
Ama bu cümle, bir mazeret değil; bir itiraf olmalı.
Çünkü biz de gençken, bugünün bize çok görüldüğünü biliyorduk.
O yüzden size artık “yarınlar sizin” diyemeyiz.
Sizin hakkınız olan BUGÜNDÜR.
Çünkü siz, yarınların sahibi olarak;
Bugünün sesi, bugünün aklı, bugünün cesareti, bugünün vicdanısınız.
Size bugünü vermek, bir lütuf değil; gecikmiş bir adalettir.
Gençlik bu ülkenin geleceği değil sadece.
Gençlik bu ülkenin yaşadığımız anıdır.
Ve biz, bu defa farklı yapacağız.
Artık boş vaatlerle değil…
“Gelin, bugünü birlikte kuralım” diyerek, yola çıkacağız.
Çünkü ancak bugünü birlikte yaşarsak,
Yarın gerçekten sizin olacaktır.
Kıymetli arkadaşlarım;
Bugün burada, keşke sizlere farklı cümleler kurabilseydim.
Teslim aldığımızdan daha güzel bir Türkiye’yi sizlere miras bırakmanın gururuyla konuşabilseydim.
Hak ettiğinizi alabildiğiniz bir Türkiye’den bahsetseydim.
İnsanca yaşanan, adaletle bölüşülen bir Türkiye,
Emeklerin, yılların, çabaların ziyan olmadığı bir Türkiye,
Yüzü gülen bir Türkiye anlatabilseydim.
Çok şey anlatmak isterdim sizlere.
Merhum Gökalp’in ifade ettiği,
O, “Tebessüm İnkılabından” konuşmak isterdim.
Ancak biliyorum,
Ve her biriniz benden daha da iyi biliyorsunuz ki,
Tecrübe ettiğimiz şeyler ve yaşadığımız günler,
Çehremize tebessüm düşürmekten çok uzaktadır.
Dahası, her birinizin içinde akan öfke nehirlerini görüyorum.
Zihinlerinizde dönüp duran o duyguyu biliyorum.
Korku mu?
Asla değil,
Ama o vatan kaygısının çağlayanlarını duyuyorum.
Doğrudur, işimiz zor.
Çünkü en zoru, içeriden yürütülen organize bir ihanete ve kalkışmaya karşı mücadele etmektir.
Biliyorum bu yol,
Hiçbirinize kuştüyü yataklarda yatmayı ve gamsızca uyumayı vaat etmiyor.
Bol sıfırlı maaşlar, şatafatlı makamlar, koltuklar vaat etmiyor.
Ne yazık ki, o günlerde değiliz.
Özrümü lütfen kabul buyurun,
Yaşça bir büyüğünüz olarak;
Sizi o günlere layık gören bir ağabeyiniz olarak
Bunu henüz sağlayamadığım için beni affedin.
Ama bilin ki, bundan gayrısını istemedim.
Sizin gibi,
Kalbinde, ruhunda ve zihninde,
Türk vatanından, Türk bayrağından başka bir ders olmayan kardeşlerime
Hak ettiğini alabildiği, layık olduğu gibi yaşayabildiği bir memleket taşımak isterdim.
Ancak bu bayrak yarışında
Benim, bizlerin taşıdığı bu sancağı
Bize kefen olarak dahi layık görmeyen bir devlet idaresinde,
Kısaca Türk yurdunda esaret altındayken,
Öz yurdumuzu muhafaza ve müdafaa etme ruhunu çabasını ve inancını pekiştirmek dışında,
Bugün başka bir ödevimiz yoktur.
Kıymetli kardeşlerim,
Okyanus ötesindeki baronların yazdığı senaryoda,
Beştepe, Balgat, İmralı ve Kandil’in başrolleriyle çekilen
Büyük Ortadoğu Projesi filminin, en hayati virajındayız.
Bizler, Terörsüz Türkiye sloganlarıyla çıktıkları yolun sonunda,
Ne olacağını çok iyi bilen Türk evlatlarıyız.
Bizler ikinci ihanet sürecinin ne olduğunu idrak eden Türk evlatlarıyız.
Bizler, ihanet süreçlerine aman vermemeye yeminli Cumhuriyet çocuklarıyız.
Her daim sıkılı yumrukları olarak bir aradayız.
İyi ki varız, iyi ki varsınız!
Namusluların, namussuzlardan daha cesur olduğu,
Cumhuriyetin şeref ve haysiyet sahibi evlatlarının,
Ruhunu ihanetin karanlığıyla sarmalayanlardan çok daha başı dik,
Bu üç günlük sefil hayatını,
Bir milletin binlerce yıllık şerefine değiş tokuş edebilenlerden,
Çok daha kendinden emin hareket etmesi gereken zamanlardayız.
Doğru, zor zamanlardayız…
Mutluyum, çünkü;
Karşımızdakilerin, neyi yapmaya programlandıklarını biliyoruz.
Karşımızdakilerin, 100 yıllık zararlı cemiyetlerin kirli artıkları olduklarını biliyoruz.
Karşımızdakilerin, çeyrek asrın çürümüşlüğüyle,
Malum iblislerin sadık emir erleri olduklarını da biliyoruz.
Umutluyum, çünkü;
Karşımdaki yüzlere bakıyorum,
Bu salonda bulunan ve bizleri izleyen, duyan, bilen nicelerine bakıyorum.
Tertemiz vicdanlar, tertemiz ruhlar.
Türklüğün şuuruyla çarpan kalpler,
Cumhuriyet’in ışığıyla aydınlanmış zihinler.
Mustafa Kemal’in gözlerinden Anadolu toprağına bakan gözler görüyorum.
Biliyorum bize daha fazlası gerekiyor.
Kendi devleti içinde kenara itilmiş,
Kendi devletinin idaresinden uzak tutulmuş kardeşlerimsiniz.
Neler yapabileceğinizi çok ama çok iyi biliyorum.
Neler başarabileceğinizi çok iyi biliyorum.
Nasıl anaların, babaların evlatları olduğunuzu da çok ama çok iyi biliyorum.
Bu güzel yurdu,
Trakya’dan Anadolu içlerine,
Karadeniz’den, Hakkari’ye kadar
İmar etmek, yüceltmek, zenginleştirmek için
Aklınızda yüzlerce ve binlerce fikir olduğunu da biliyorum.
Çünkü siz,
Bu topraklara yaşamanın bedelini,
Bu topraklara sahip olmanın sorumluluğunu,
Bu topraklarda üretmeden yaşanamayacağını,
Bölüşmeden kucaklaşılamayacağını en iyi bilenlersiniz.
Hepinizden razıyım, hepinizden eminim.
Ancak gün,
Başımızda toplanan bu fırtına bulutlarını Ruh-i mücerret ile dağıtma günüdür.
Gün, size Mustafa Kemal’in stratejisini,
Yeniden, bugünün aklı, bugünün imkanları ve imtiyazlarıyla
Yeniden düşünme ve uygulama ayrıcalığı da veriyor.
Cumhuriyet bir hikâyedir:
Özgürlükle yazılır, mücadeleyle tamamlanır.
Biz buradayız,
Teslim olmayacak ve tamamlayacağız!
Haklıyız, iyiyiz ve cesuruz!
İman dolu göğsümüz gibi serhaddimiz var!
Atalarımızın bizlere miras bıraktığı kutlu bir Cumhuriyetimiz var!
Milletimize verdiğimiz sözün sonuna kadar arkasındayız.
Cumhuriyeti yıktırmayacağız,
Türk vatanını böldürmeyeceğiz,
İhanete teslim olmayacağız!
Başaracağız, başaracağız, başaracağız.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!..