“BEN DE VARIM DİYEN HERKESİ DURDUĞUM SAFA KAZDIĞIM SİPERE DAVET EDİYORUM"

GERİ DÖN

Grup Konuşmaları

“BEN DE VARIM DİYEN HERKESİ DURDUĞUM SAFA KAZDIĞIM SİPERE DAVET EDİYORUM"

 

Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, 16 Temmuz Çarşamba günü partimizin TBMM grup toplantısında konuştu.

 

 

 

15 Temmuz kalkışması için “Milletin, devletini sokaktan topladığı acı bir gün” değerlendirmesinde bulunan Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “15 Temmuz’da yaşadıklarımız kadar bu kara güne getiren süreç ve sonrası da acıdır. Düşünmemiz gereken asıl konu bugün 15 Temmuz’u nasıl anlayıp, değerlendirdiğimizdir. Neden mi bahsediyorum? Bu vahim olayın hem sebebi hem de sonucu olan mevcut iktidarın yönetim anlayışından bahsediyorum” dedi.

 

BÜYÜK LAFLARLA PAZARLANAN ŞEYİN ADI İMTİYAZDIR”

 

Taşeronların değiştiğini, yönetim anlayışının ise aynı ile baki kaldığını kaydeden Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu; “Hatta bu anlayış daha da katılaşmış daha da yaygınlaşmış ve devleti idare etmenin yegâne rejimine dönüşmüştür. En acısı da bu çürümüşlük, olağanüstü hâl araçlarıyla olağanlaştırılmıştır. Tanımlayalım: Bu iktidar anlayışının, bu çürümüşlüğün adı, bize normal ve olağanmış gibi bekayla, güvenlikle, büyük laflarla pazarlanan şeyin adı imtiyazdır.” şeklinde konuştu.

 

TÜRK MİLLETİNE HİZMET DEĞİL, TÜRK MİLLETİNİ KENDİNE HİZMETKAR KILMAK İSTEYENLERİN REJİMİ”

 

Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Dün cemaat kisvesi altında tahkim edilenin, bugün saray eliyle tek yerden dağıtılmasıdır. Bu bir imtiyaz rejimidir. Eşitlik değil, imtiyaz isteyenlerin; hukuk değil, ayrıcalık isteyenlerin rejimidir. Türk milletine hizmet değil, Türk milletini kendine hizmetkar kılmak isteyenlerin rejimidir. Mendil öpenlerin, ceket öpenlerin, el ayak öpenlerin abat edildiği kulluk ve vesayet rejimidir” ifadelerini kullandı.

 

ORTADAN KALKAN NE TERÖRDÜR NE TERÖRİSTTİR”

 

Terörsüz Türkiye ambalajıyla pazarlanan sürece değinen Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Türkiye ne kadar hukuk devletiyse ancak o kadar terörsüzdür. Oysa bunlar için Terörsüz Türkiye, Türkiye’de artık teröriste, terörist denilmeyecek demektir. Ortadan kalkan ne terördür ne teröristtir. Ne pkk’dır ne de bölücü emperyal ajandalardır. İktidar artık, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne yönelik kalkışmaları suç olarak görmeyecek demektir.” dedi.

 

PKK’LILARIN ASKERE ALABİLECEĞİNDEN BAHSEDİYORLAR”

 

Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler’in, terör örgütü pkk mensuplarının askerlik yapabilmesi için kapı aralamasına tepki gösteren Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Manzaraya iyi bakınız arkadaşlar! Mustafa Kemal’in askeriyiz dedikleri için genç teğmenlerimizi okuldan atıyorlar, pkk’lıları askere almaktan bahsediyorlar! Mağarada, yanarak mı, zehirlenerek mi, bombayla mı, çatışmayla mı şehit olan 12 askerimize ne olduğunu, neden olduğunu doğru dürüst açıklayamayanlar; daha şehitlerin bedenleri toprağa kavuşmamışken, İmralı postacılarıyla sarayda görüşenler, pkk’lıların askere alabileceğinden bahsediyorlar.” ifadesini kullandı.

 

UTANMIYOR MUSUNUZ?”

 

Bakan Güler’e yüklenen Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Ne yapacaksınız mesela? Askere silah sıktıkları günleri, acemilikten mi sayacaksınız? Dün fetö’ye teslim ettiğiniz şanlı ordumuzu, bugün de pkk’lı teröristlerle mi zehirleyeceksiniz? Dün, istihbarat örgütlerine mezatla dağıttığınız kozmik odaya, bu defa da Kandil katillerini mi sokacaksınız? Utanmıyor musunuz?” diye ekledi.

 

TÜRKİYE’Yİ; TÜRK-KÜRT-ARAP DİYEREK ÜÇE BÖLELİM DİYORSUNUZ, ÖYLE Mİ?”

 

Silahla yürütülen 50 senelik bir kanlı hareket olduğunu kaydeden Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Amacı ne? Etnik ve bölgesel bir parçalanma. Şimdi diyorsunuz ki, siz o silahları bırakın, biz bu amacı birlikte gerçekleştirelim. Yani silahla yapamadıklarını, sözle, uzlaşmayla, anlaşmayla yapalım diyorsunuz, öyle mi? 100 yıldır emperyalizm, Türkiye’yi ikiye bölmeyi amaçlıyor. Şimdi siz, ikiyle de yetinmiyor, Türk-Kürt-Arap diyerek üçe bölelim diyorsunuz, öyle mi? Yani, milyonlarca Suriyeliyi boşu boşuna almadık diyorsunuz, öyle mi?” şeklinde konuştu.

 

ESİRSENİZ ESARET ZİNCİRLERİNİ KIRMAYA HAZIRIZ”

 

Daha önce dile getirdiği bir soruyu hatırlatan Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Emperyalizmin Türkiye üzerindeki planlarını gerçekleştirecek ve devletle taşeron terör örgütünü eşitleyecek kadar hangi çıkmaza girdiniz? Bunu bilmeden yapıyor olamazsınız. Sorun bunu ne için yaptığınız? İhanet mi, esaret mi? İhanetin affı olmaz ama esirseniz biz hazırız. Esaret zincirlerinizi kırarız. Sizi o bataklıktan çekip alırız” diye ekledi.

 

OYUNLARINA DÜŞMEYECEĞİM”

 

Sürece dair TBMM’de kurulması planlanan komisyona değinen Dervişoğlu, “Sözde bir komisyonda, komisyonculuk yapmamızı istiyorsunuz. İYİ Parti’nin buna izin verecek bir şuursuzluğu yoktur. İYİ Parti, milletinin yanında duracaktır ve komisyonu da büyük Türk milleti olacaktır. Bizim hangi şuurda olduğumuzu anlamayanlar abuk sabuk cevaplar veriyorlar. Bunlar bizlerle olan mazilerini de silmişler. Geçmiş dönemdeki mücadelelerin tamamını unutmuşlar. Neden böyle davrandıklarını, neye teslim oldukların, nasıl esir alındıklarını iyi biliyorum. O sebeple oyunlarına düşmeyeceğim” ifadelerini kullandı.

 

EN APOCU BELLİDİR. İKİNCİ KİMDİR DİYE SORUYORUM”

 

“Gelinen noktada 2010 yılında yapılan Anayasa oyunuyla, 2013’te yürütülen ihanet süreci oyunuyla bize aynı soruları soruyorlar” diyen Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Darbeciler yargılanmasın mı? O zaman da dedik, elbette yargılansın! Peki sonuç: Yargı, iktidarın arka bahçesi oldu. Sonra dediler ki; analar ağlasın mı? Elbette ağlamasın dedik! Peki sonuç: Yüzlerce şehit verdik! AKP’nin kaybettiği seçimi yok saydığını gördük. Onun adına yeniden seçim ilan eden müstakbel ortaklarıyla flörtleşmesini gördük. Sonra bize ‘darbeyi eniştemizden öğrendik’ dediler. ‘Şimdi bu vesayete son vermek gerek. Bize başkanlık gerek!’ Şimdi bu iki süreç birleşmiş, aynı sorularla, aynı amaçlarla, aynı dar çıkar şebekelerini, sarayın gölgesi altında birleştiren bir tek adamın, üç günlük koltuğu için 3000 yıllık tarihimizden, 300 yıllık cumhuriyet ve demokrasi yürüyüşümüzden vazgeçmemizi istiyorlar. Ben de kitabın ortasından soruyorum: Apo mu reisçi olmuştur yoksa reis mi Apocu olmuştur? Dikkat ederseniz ‘En Apocu kimdir’ diye sormuyorum. Çünkü en Apocu bellidir. Ben ikinci kim diye soruyorum!” dedi.

 

BEN DE VARIM DİYEN HERKESİ DURDUĞUM SAFA KAZDIĞIM SİPERE DAVET EDİYORUM"

 

Recep Tayyip Erdoğan'ın değiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, "Yönetemediği ülkenin temsil makamından gitmemek için milletin adını bile değiştirmeye kalkan bu zatı değiştireceğiz. 1919 karanlığından doğan, güneş çehreli kurdun izinden gideceğiz. Sevdası Türkiye, kaygısı büyük Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği olan herkesi ihanete planlarına karşı birlikte hareket etmeye çağırıyorum. Bu çağrım, Türk milletinin varlığı - birliği ve istikbali için siyaset yapan ve mücadele eden herkesindir. Hangi partiden olursanız olsun gelin" dedi.

 

Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu; "Bu çağrıya iştirak edecek herkesi peşinen yoldaşım ve dava arkadaşım sayıyorum. Ben üzerime düşeni yapmaya hazırım. Ben de varım diyen herkesi, önüme, arkama değil; durduğum safa, kazdığım sipere davet ediyorum" diye ekledi.

Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu’nun konuşmasının tamamı şu şekilde:

 

Aziz milletim,

Değerli Milletvekilleri,

Kıymetli arkadaşlarım.

Salonumuzu teşrif eden muhterem misafirler,

Sevgili gençler,

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Haftalık grup toplantımıza hoş geldiniz, şeref verdiniz.

 

Sözlerime başlarken,

15 Temmuz hain kalkışmasında,

Darbeye karşı koyarken,

Şehit olan vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum.

Gazilerimize ise Türk Milleti adına şükran ve minnetlerimi sunuyorum.

 

15 Temmuz, bize göre

Milletin, devletini sokaktan topladığı acı bir gündür.

15 Temmuz’da yaşadıklarımız kadar,

Bu kara güne getiren süreç ve sonrası da acıdır.

 

Düşünmemiz gereken asıl konu

Bugün 15 Temmuz’u nasıl anlayıp, değerlendirdiğimizdir.

Neden mi bahsediyorum?

Bu vahim olayın hem sebebi hem de sonucu olan

Mevcut iktidarın “yönetim anlayışından” bahsediyorum.

Taşeronlar değişmiş, yönetim anlayışı ise aynı ile baki kalmıştır.

Hatta bu anlayış daha da katılaşmış,

Daha da yaygınlaşmış ve devleti idare etmenin yegâne rejimine dönüşmüştür.

En acısı da bu çürümüşlük, olağanüstü hâl araçlarıyla olağanlaştırılmıştır.

 

—-///—-

 

Tanımlayalım:

 

Bu iktidar anlayışının, bu çürümüşlüğün adı,

Bize normal ve olağanmış gibi;

Bekayla, güvenlikle, büyük laflarla pazarlanan şeyin adı, “imtiyazdır”.

İmtiyazlıların, sefalarının devamıdır.

Yani dünün aynıdır…

Dün Cemaat kisvesi altında tahkim edilenin,

Bugün saray eliyle tek yerden dağıtılmasıdır.

 

Bu bir imtiyaz rejimidir.

Eşitlik değil, imtiyaz isteyenlerin,

Hukuk değil, ayrıcalık isteyenlerin rejimidir.

Türk Milletine hizmet değil,

Türk Milletini kendine hizmetkar kılmak isteyenlerin rejimidir.

Mendil öpenlerin, ceket öpenlerin, el ayak öpenlerin abat edildiği,

Kulluk ve vesayet rejimidir.

 

—-///—-

 

Büyük Türk Milleti;

 

İşte bugün yaşanan ekonomik sefaletin sebebi de tam olarak budur.

Çünkü bir avuç çıkar odağı, 3-5 bin kişi,

Kendi imtiyazını daim kılmak peşinde koşarken,

86 milyonun rızkına el koymaktadır,

Onu yağmalamaktadır, aralarında pay etmektedir.

 

İhale kanununun yüzlerce defa değişmesi,

Türk Milletinin daha iyiyi ulaşsın diye değildir.

Her ay bir maden yasasının çıkmasından,

Her ay bir başka ormanın imara açılmasından,

Ne senin, ne de evlatlarının cebine girecek tek bir kuruş yoktur.

Her yasayla kaybolan bir başka zenginlik, bizzat senin olanın,

Senin onay verdiğin yalanıyla, senden çalınmasından ibarettir.

 

Bugün tarım, sanayi ve ticaret

Yine aynı imtiyaz odaklarınca çökertilmiş durumdadır.

Bu yüzden Tarımda kazanan çiftçiler değil, ithalatçılarıdır.

Bu yüzden Sanayide kazanan üreticimiz değil, faizcilerdir.

Ve yine bu yüzden ticarette kazananlar, işini dürüstçe yapanlar değil;

Saraydan şahsına özgü vergi ve gümrük imtiyazları çıkartıp, vurup kaçanlardır.

Mafyalaşmanın sebebi budur, çeteleşmenin sebebi de budur.

 

Herkes kendinin saydığı kümeste,

Ali kıran baş kesenliğe soyunmaktadır.

İşte bu tablo, bugün yaşadığımız can ve mal güvenliği kaybının sebepleridir.

Bunu ortadan kaldırmak şöyle dursun,

Bu ayrımcılık ve ayrıcalıkları körükleyerek iktidarda kalan bir koalisyonla yönetiliyoruz.

 

Kimi bu imtiyazlarını etnik kimlikle, kimi mezhepsel ayrımlarla,

Kimi de dini ticarete alet eden sözde cemaatlerle yapmaktadır.

Daha ileri gidenler ise, Terör örgütlerini bu imtiyazlarına sermaye yapmaktadır.

 

Bölüşülen senin vatanındır.

Çalınanlar, sana verilmeyen maaşlardır.

Alamadığın et, yiyemediğin meyve sebze,

Senin sofrana gelmeden el konulduğu içindir.

Dava diye seni yola koşanlar,

Senin bindiğin otobüse binmezler,

Senin gittiğin köye gitmezler,

Senin ucuzluktan aldığın o gömleği giymezler.

Çocukları, mahalledeki imam hatip ortaokuluna gitmez,

Üniversitede hangi yurtta kalayım diye düşünmezler.

İşte bu anlattığım senin hikayen değil,

Öz be öz hakikatindir!

—-///—-

 

Milletime seslenmek istiyorum:

Nasıl ki zaten senin olan paranla, kaynakla,

Sana hizmet diye yapıldığı söylenen yollar, köprüler,

Hastaneler, okullar da hizmetin değil, ticaretin konusu edilmiştir.

Bundan daha vahim olarak,

Türkiye’de siyaset yapmanın yolları da yine buradan döşenmiştir.

Otoyollar buraya yapılmış, köprüler bu lobileri birbirine bağlamıştır.

Kutsalları değersizleşen, değerleri çiğnenen Türkiye işte böyle inşa edilmiştir.

 

Yani, Saray sebep; sefalet, güvensizlik ve adaletsizlik sonuçtur.

Bugün, İmralı ve Kandil ile yürütülen pazarlık süreci de aynıdır.

Siyaset tüm imkan ve yöntemleriyle ortadan kaldırılırmıştır.

Ağaçtan meyve toplar gibi,

Sabah operasyonları ile belediye başkanı ve siyasetçi toplanmaktadır.

Hakimler, savcılar, bizzat kendi davalarına bakmaktayken,

Adalet bakanının tek işi, “Türkiye bir hukuk devletidir” açıklaması yapmaktır.

 

İşte Terörsüz Türkiye de budur.

Türkiye, ne kadar hukuk devletiyse, ancak o kadar terörsüzdür.

Oysa bunlar için Terörsüz Türkiye,

Türkiye’de artık teröriste, terörist denilmeyecek demektir.

 

Ortadan kalkan ne terördür, ne teröristtir.

Ne PKK’dır, Ne de bölücü emperyal ajandalardır.

İktidar artık, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne yönelik kalkışmaları,

Suç olarak görmeyecek demektir.

 

- Nereden mi biliyorum?

Sözde silah bırakan PKK’lılara askerlik yaptıracağız diyen Milli Savunma Bakanından biliyorum.

15 Temmuzla yüzleşmek yerine, 15 Temmuza yüz süren anlayıştan bahsediyorum.

Türkiye’nin niçin bu bölgede en kilit aktör olduğunu, bunca ayrışmaya, çatışmaya,

Yeni emperyal ajandalar tarafından yapılan onca hesaba karşın,

Niçin dimdik ayakta olduğunu bir türlü anlamayanlardan bahsediyorum.

Baktığını göremeyen, gördüğünü anlamayan,

Aynadaki suretiyle kavga edenlerden bahsediyorum!

 

Uslanmayacak mısınız?

İçinizden bir ehli vatan çıkıp da, “Biz ne yapıyoruz?” demeyecek mi?

Saraydan iletilen her emri, haşa vahiy gibi bellemekten vaz geçmeyecek misiniz?

 

- Manzaraya iyi bakınız arkadaşlar!

Mustafa Kemal’in askeriyiz dedikleri için,

Genç teğmenlerimizi okuldan atıyorlar;

PKK’lıları askere almaktan bahsediyorlar!

 

Mağarada, yanarak mı? zehirlenerek mi? bombayla mı? çatışmayla mı?

Şehit olan 12 askerimize ne olduğunu, neden olduğunu doğru dürüst açıklayamayanlar;

Daha şehitlerin bedenleri toprağa kavuşmamışken,

İmralı postacılarıyla sarayda görüşenler,

PKK’lıların askere alabileceğinden bahsediyorlar;

Bunu da makul bir şeymiş gibi anlatıyorlar.

 

- Ne yapacaksınız mesela?

Askere silah sıktıkları günleri, acemilikten mi sayacaksınız?

Dün Fetöye teslim ettiğiniz şanlı ordumuzu,

Bugün de PKK’lı teröristlerle mi zehirleyeceksiniz?

Dün, istihbarat örgütlerine mezatla dağıttığınız kozmik odaya,

Bu defa da Kandil katillerini mi sokacaksınız?

—-///—-

 

Tüm muhataplara sesleniyorum.

 

Silahla yürütülen 50 senelik bir kanlı hareket var.

Amacı ne?

Etnik ve bölgesel bir parçalanma!

Şimdi diyorsunuz ki, siz o silahları bırakın,

Biz bu amacı birlikte gerçekleştirelim.

 

Yani silahla yapamadıklarını,

Sözle, uzlaşmayla, anlaşmayla yapalım diyorsunuz, öyle mi?

 

100 yıldır Emperyalizm,

Türkiye’yi ikiye bölmeyi amaçlıyor.

Şimdi siz, ikiyle de yetinmiyor,

Türk-Kürt-Arap diyerek üçe bölelim diyorsunuz, öyle mi?

Yani, milyonlarca Suriyeliyi boşu boşuna almadık diyorsunuz, öyle mi?

 

Daha önce sormuştum, yine sorayım:

Emperyalizmin Türkiye üzerindeki planlarını gerçekleştirecek ve Devletle taşeron terör örgütünü eşitleyecek kadar hangi çıkmaza girdiniz?

 

Bunu bilmeden yapıyor olamazsınız.

Sorun bunu ne için yaptığınız?

İhanet mi? Esaret mi?

İhanetin affı olmaz ama, esirseniz kırarız o zinciri.

Sizi o bataklıktan çekip alırız.

 

DEM parti,

Farklı isimler, benzer kadrolar ve söylemelerle yıllardır meclisteydi.

Sizin bu aktörlerle, bu partiyle,

Öyle ya da böyle, temsil etmek iddiasında olduğu taleplerle,

Herhangi bir derdiniz yoktuysa, niçin bunca sene beklediniz?

Bu konuya -bize yakın, bize uzak farketmez- bir ortak yaklaşım geliştirme derdiniz vardıysa,

Niçin her Allah’ın günü bunları terörist ilan ettiniz?

Niçin her hafta şafak operasyonuyla belediyelerine kayyım atadınız?

Niçin, ya Anayasa Mahkemesi kapansın ya da

Anayasa Mahkemesi bu partiyi kapatsın diye bağırdınız?

 

Selahattin Demirtaş’ı hapse atıp,

Apoyla Kandille görüşmeniz nasıl bir planın parçasıdır?

Soruyorum ya, anlatın da bilelim!

Apo’ya umut, Millete hüsran olanlara sesleniyorum!

Terör örgütünü düştüğü yerde kaldırıp,

Yeniden Kürdün, Türkün karşısına koyanlara sesleniyorum!

 

Bugün, PKK ve İmralı Canisiyle ile pazarlık masası kurup,

PKK’ya, yıllarca bizzat kanını döktüğü Kürtlerin yegane temsilcisi olmak payesini verenlere sesleniyorum!

İmrsalı Canisine Kürtlerin önderi olarak resmi sıfat bahşedenlere sesleniyorum.

Kısaca Kürt ile PKK’yı eşitleyenlere sesleniyorum!

Yani en şeytani işi yapanlara, en büyük küfrü de Kürd’e edene soruyorum!

Siz terörle mücadele’yi sadece anadili Türkçe olanlar mı yaptı zannediyorsunuz?

Siz Doğu’da, Güneydoğu’da,

Yurdun binlerce metre yüksekliğindeki binlerce kilometre sınırlarda,

Bu vatanı savunan binlerce Kürde, korucuya, aşirete

Bu vatanı boşuna mı savundun diyorsunuz?

Siz bu topraklar için hayatını kaybeden, kolunu bacağını kaybeden,

PKK tarafından korkutulan, malına çökülen, evinden barkından olan yüzbinlerce Kürd’e,

Kusura bakma kardeş, başının çaresine bak mı diyorsunuz?

 

—-///—-

 

Ve ardından kalkıp, İyi Parti’ye

Ulus devleti ve Cumhuriyet projemizi ortadan kaldırma sürecine dahil ol diyorsunuz.

Sözde bir Komisyonda, komisyonculuk yapmamızı istiyorsunuz.

Türk Milletinin, yanına yöresine ortaklar çıkartıp,

Bizden kafatasçı tepkiler bekliyor; etnik oyunlarınıza piyon olmamızı istiyorsunuz.

Bizden, Cumhuriyetin yıkımında balyoz sallamamızı,

Hukukun üstüne döktüğünüz betonu sulamamızı,

Makyajlanmış Yeni Sevr anlaşmasına imza atmamızı istiyorsunuz!

 

Biz sorumsuz değiliz kardeşim!

Bu vatanı sermaye görecek kadar alçalmış, hiç değiliz!

Türk Milletini tarih sahnesinden silmeye yeminli,

Muhipçi ve mandacı projeleri unutacak şuur yoksunları değiliz!

—-///—-

 

 

Aziz Milletim!

 

Siyasetin ortadan kalktığı yerde,

vatandaşlık da ortadan kalkar.

En basit, en temel adalet arayışı için dahi,

Hastanede tedavi olmak dahi,

Çocuğunu iyi bir okula göndermek için dahi torpil aranır.

Bunun sorumlusu vatandaş değildir.

Bunun sorumlusu,

İktidar olmayı bir satıcı ve müşteri ilişkisine,

Her yetkisini de, şahsi çıkara ve kâr ilişkisine dönüştürenlerdir.

Tercih ettikleri yolsa mafya kurallarıdır. Mafya anlayışıdır.

 

İktidar vatandaşa 23 yıldır diyor ki

Ya korkup susacak,

ya da komisyon vereceksin!

 

—-///—-

 

Dış politikada da durum aynıdır.

Her zaman söylediğim gibi,

Türkiye, bu bezirgân saltanatında

Bir sermaye gibi yönetilmektedir.

 

Her dış meselede, bölgesel krizde,

Memleket değil, İktidar lehine sonuçlanan alışverişler de bundandır.

Çünkü ortada bir bütün olarak Türkiye’nin,

Hele de bir bütün olarak Türk Milletinin çıkarı yoktur.

Çıkarıymış gibi paketlenip,

yarınlarını ipotek eden anlaşmalar vardır.

 

İşte bu anlayış içerisinde dost, düşman, terörist gibi kavramlar da

Kâr beklentileriyle dönem dönem değişen ithamlardan ibarettir.

23 yılın her ara döneminde, vatanseverlerle hainlerin yer değiştirmesi;

Dostum dedikleriyle, katil dediklerinin yer değiştirmesi bundandır.

Değişmeyen tek hakikat, yok edilen Cumhuriyet değerleri ve kazanımlarıdır.

Tutarsızlıkta çağ atlayan diplomasidir.

İçeride vatandaşına aslan,

Dışarıda dostum dediklerine kedileşen Saray rejimidir.

 

—-///—-

 

Bugün PKK ile kurulan pazarlık masası da,

İmralı’daki teröristbaşı ile yapılan alışveriş de bunun parçasıdır.

Bu yüzden bu kadar kolaydır bunu yapmak.

Çünkü bunlara göre her şey alınıp satılabilir.

 

-Saray iktidarı için soru basittir:

“İktidarda kalmak için bana ne lazım?

Nerden para bulmam, neleri satıp savabilmem,

Kime neyin yüzdesini vermem lazımdır?”

 

Bugün Devlet ile PKK’yı birbirine eşitleyen anlayıştan söz ediyorum.

Avantacılık, imtiyazcılık, komisyonculuk sebep,

Türk Milletinin onur, şeref ve haysiyetinin çiğnenmesi sonuçtur!

Okyanus ötesinde, faiz, silah ve enerji baronlarının yazdığı senaryo sebep,

Tek adam rejimi sonuçtur!

 

—-///—

 

İşte bu yüzden, tarih tekerrür etmektedir.

Türkiye’ye ödettiği hiçbir bedel için,

Çektirdiği onca acı, sefalet ve yaşattığı rezalet için,

Asla bedel ödemeyeceğine inanan bu iktidara,

Milletimizin artık haddini bildirme zamanı gelmiştir.

 

İşte bu salonda bulunanlara,

Bizi dinleyenlere, duyanlara, duymayanlara,

Bize “peki siz ne yapıyorsunuz” diye soranlara sesleniyorum!

 

Halen burada, bu gazi Meclis çatısı altında,

Türk Milletini muhafaza, onun Cumhuriyetini TEK BAŞIMIZA müdafaa ediyoruz.

Yol isteyene yol, yoldaş isteyene yoldaş,

Ses isteyene ses, nefes isteyene nefesiz.

Meclisten alınanı Meclise,

Türk milletinden çalınanı, Türk Milletine vermek için buradayız!

 

Bu kara düzen yıkılacaksa, hep beraber!

Bu çark kırılacaksa hep beraber!

Bu ödenen bedellere bir son verilecekse yine hep, hep beraberiz.

 

Türkiye, fikirlerle bölünmek isteniyorsa, FİKİR’de birleşmek!

Türkiye, dillerle bölünmek isteniyorsa, DİL’de birleşmek!

Türk milleti, işinde bölünmek isteniyorsa, İŞ’te birleşmek zorundayız!

Türk Milleti olarak var kalacaksak,

Cumhuriyette birleşmek zorundayız!

 

İşte o zaman başkalarının yazdığı uydurma tarihler değil,

Türk Milletinin yazgısı tekerrür edecektir!

İstiklal ve Hürriyet tekerrür edecektir!

 

—-///—-

 

Bizim için mesele bellidir:

 

Cumhuriyet olmazsa, vatandaşlık olmaz.

Vatandaşlık yoksa, eşitlik olmaz.

Eşitlik olmazsa, adalet olmaz.

Adalet gelmezse refah olmaz.

Refah olmazsa barış olmaz.

Barış olmazsa demokrasi olmaz.

 

Siz bunu bilmiyor, görmüyor, anlamıyor olamazsınız.

Biz de sizin asıl niyetinizi görmüyor, bilmiyor ve anlamıyor olamayız.

 

Benim çağrım, yurttaşlığa çağrıdır.

Benim çağrım Cumhuriyet çağrısıdır.

Benim çağrım, imtiyazları red, eşitliğe çağrıdır.

Benim çağrım, sana bana ayrı değil, herkese aynı hukukun çağrısıdır.

Benim çağrım, senin benim doğrularım değil sadece ve sadece Hakikatin çağrısıdır.

 

 

—-///—-

Aziz Milletim,

 

Bir devlet elbetteki her tülü belanın def’i için

Çeşitli adımlar atabilir, atamalıdır.

Lakin bir devlet, başındaki belaların def’i için,

Kendi varlığını ateşe atamaz.

Kendi tarihini, kimliğini, hukukunu,

Onu birleştiren vasıfları ateşe atamaz.

 

Atatürk’le hesaplaşmak,

Cumhuriyetle hesaplaşmak,

Laiklikle hesaplaşmak uğruna,

her türlü kumpasla Türk ordusunu, yargısını tarumar edip sonra da

“Allah’ım affetsin, aldatıldık” diyen 23 yıllık secere ortadadır.

 

Sözde birinci çözüm sürecinde,

Askeri kışladan; valiyi, kaymakamı makamlarından çıkarmayıp,

Yüzlerce asker ve sivil insanımızın hayatına mal olan secere ortadadır.

“Ver yetkiyi, gör etkiyi” denerek, Sultan Süleyman’a dahi nasip olmayan yetkilerle

Yıllardır o makamda oturup, bir tane,

Allah rızası için bir tane insanımızın meselesini çözmeyen şecere ortadadır.

 

—-///—-

 

Kıymetli dava ve yol arkadaşlarım!

 

Şimdi gelinen noktada 2010 yılında yapılan Anayasa oyunuyla,

2013’de yürütülen ihanet süreci oyunuyla bize aynı soruları soruyorlar.

Darbeciler yargılanmasın mı?

O zaman da dedik, Elbette yargılansın!

Peki sonuç: Yargı, iktidarın arka bahçesi oldu.

 

Sonra dediler ki

Analar ağlasın mı?

Elbette ağlamasın dedik!

Peki sonuç: Yüzlerce şehit verdik!

AKP’nin kaybettiği seçimi yok saydığını gördük.

Onun adına yeniden seçim ilan eden müstakbel ortaklarıyla flörtleşmesini gördük.

 

Sonra bize dediler ki,

Darbeyi eniştemizden öğrendik.

Şimdi bu vesayete son vermek gerek,

Bize başkanlık gerek!

 

Şimdi bu iki süreç birleşmiş, aynı sorularla, aynı amaçlarla

Aynı dar çıkar şebekelerini,

Sarayın gölgesi altında birleştiren bir tek adamın,

Üç günlük koltuğu için 3000 yıllık tarihimizden

300 yıllık cumhuriyet ve demokrasi yürüyüşümüzden vazgeçmemizi istiyorlar.

 

Ben de kitabın ortasından soruyorum:

Apo mu reisçi olmuştur?

Yoksa reis mi apocu olmuştur?

(En apocu kimdir belli, ben ikinci kim diye soruyorum!)

 

Bugün anlaşma masasına oturduğunuz terör örgütü mü amaçlarına ulaşmıştır?

Yoksa siz, Terör örgütü adına onların amaçlarını mı gerçekleştirdiniz?

Söyleyin, hangisidir?

 

Hangisi daha fecaattir? Hangisi daha rezalettir?

 

—-///—-

 

Değerli dava arkadaşlarım,

 

Biz hakkı ve hakikati savunuyoruz.

Hak ve hakikat yanında saf tutmak zor iştir.

Hakikati savunmak,

Bunca yalanın, bunca sahtekarlığın,

Bunca ihanetin olduğu bir çağda, çok daha zor bir iştir.

 

Emperyalizmin maşası terör örgütü bize saldırıyor.

Bu örgütün bir başı olan İmralı ile diğer başı olan Kandil bize saldırıyor.

 

15 Temmuz’a kadar iktidarla birlikte yürüyen,

Menfaatleri çatışınca da darbeye kalkışıp

Milletimize kurşun sıkan fetöcüler bize laf yetiştiriyor.

 

İlginçtir, bu şer odaklarına karşı tavırlı olması,

Onlara karşı hakkın hakikatin yanında durması gereken iktidar da bize saldırıyor.

Ortağı da bize saldırıyor.

 

Bunların ilişkileri de bir garip.

Ya hasımken hısım oluyorlar,

Ya da hısımken hasım oluyorlar.

Sonra her şart ve fırsatta tekmili birden bize saldırıyor.

Demek ki doğru yoldayız.

 

Neden mi?

Size bir kıssayı hatırlatmak isterim.

Bir gün İmam Şafi’ye sormuşlar, demişler ki;

-Fitne zamanı Hakkı tutanı nasıl anlarız?

İmam Şafi demiş ki;

Düşman okunu takip edin. O sizi hak ehline götürür.

İşte bugün, düşman okuyla yayını gerenlerin hepsi bizi hedef alıyor.

Tıpkı 1919’daki gibi.

Ne mutlu bize!

 

Gelin, topunuz gelin.

Milletimize kurşun sıkan fetöcüsü de gelsin,

Milliyetçiyim deyip, ihanet sürecinin akıl hocası olan da gelsin.

Milli irade diye diye geldiği iktidarda, millet iradesini yok sayan da gelsin,

Cumhuriyeti kurduk derken, Cumhuriyet düşmanlarına tebrik gönderenler de gelsin.

Sevr artığı projenin mimarları da gelsin,

Keşke Yunan kazansaydı diyen bir alçağı adam yerine koyanlar da gelsin.

Topu gelsin.

 

Bunlar Türk Milleti’ni unuttular.

Bunlar Türk Milleti’nin sesini de sessizliğini de unuttular.

Bunlar Türk Milleti’nin vatanına ve Türklüğüne uzanan elleri nasıl kırdığını unuttular.

Çünkü her şey oldular, her kılığa girdiler,

Bir tek Cumhuriyet fikrine dahil olamadılar,

Bir tek Türk olamadılar.

 

Boşuna demiyoruz!

 

Siz Hepiniz, Biz Tek !

Siz Hepiniz, Biz Türk!

Her zaman ve Daima;

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!

 

Aziz Milletim;

 

Türkiye'de bir hayalet dolaşıyor,

Değişim hayaleti…

Herkes bir şeylerin değişmesi gerektiğinde hemfikir.

Ama ne değişmeli?

Hepimiz görüyoruz ki,

Tarihi bir karar ve tarihi bir yol ayrımındayız:

Evet, Artık Ayan beyan bellidir ki bir şeyler değişmeli.

“Bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah da onu değiştirmez.”

 

Ya Tayyip Erdoğan değişecek, ya vatandaşlık tanımı.

Ya Tayyip Erdoğan değişecek, ya muasır medeniyet hedefi.

Ya Tayyip Erdoğan değişecek, ya bu milletin mayası.

 

Değiştirilmesi gereken Recep Tayyip Erdoğan'dır.

 

Yönetemediği ülkenin temsil makamından gitmemek için,

Milletin adını bile değiştirmeye kalkan bu zatı değiştireceğiz.

 

1919 karanlığından doğan, güneş çehreli kurdun izinden gideceğiz...

 

Sevdası Türkiye, kaygısı Büyük Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği olan herkesi, ihanete planlarına karşı birlikte hareket etmeye çağırıyorum.

 

 

 

BU ÇAĞRIM, TÜRK MİLLETİNİN VARLIĞI – BİRLİĞİ VE İSTİKBALİ İÇİN SİYASET YAPAN VE MÜCADELE EDEN HERKESEDİR.

 

HANGİ PARTİDEN OLURSANIZ OLUN, GELİN.

Gelin, Cumhuriyete sahip çıkalım.

Gelin, Vatandaşlığa sahip çıkalım.

Gelin, Türklüğe sahip çıkalım.

 

Neyin değişeceğine biz karar vereceğiz.

Ne olacağımıza kendimiz karar vereceğiz.

100 yıl önce olduğu gibi bugün de kendi kaderimizi kendimiz tayin edeceğiz.

 

Türkiye'nin salonları, sokakları, meydanları bizimdir.

Gelin, Sultanahmet Meydanı'nı işgalciye inat dolduranlar gibi,

Bizim olan bu memleketin her köşesini dolduralım.

Gelin bu ihanet sürecine karşı GÜÇBİRLİĞİ yapalım.

 

Bu çağrıya iştirak edecek herkesi peşinen yoldaşım ve dava arkadaşım sayıyorum.

Ben üzerime düşeni yapmaya hazırım.

Ben de varım diyen herkesi, önüme, arkama değil,

Durduğum safa, kazdığım sipere davet ediyorum!

 

Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!

Ne mutlu Türk’üm diyene!

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

 

—-///—