Grup Konuşmaları
‘’EN AZ ONLAR KADAR ALÇAKSINIZ”
Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, Partimizin TBMM Grup Toplantısında konuştu.
Gazze’de yaşanan gelişmelere değinen Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Son iki yıldır bir soykırımın en şedit haline şahit olduk. Gizli saklı değil, tüm dünyanın gözünün önünde gerçekleşti. İki yılda yaklaşık 70 bin kişi katledildi. Gazze şeridinin yüzde 95’i yer ile yeksan edildi. Yetmedi üzerlerine yağan bombalardan kurtulan çocuklar, açlıktan öldürüldüler. İnsani yardım alanlarında anneler, babalar, evlatlar katledildi. İki milyon insan evinden sürüldü. İşte Büyük Ortadoğu Projesi’nin, terör devleti İsrail’i bölgede hâkim güç kılma amacının 24 aylık bilançosu. Bugün anlaşılıyor ki emperyalizmin ajandasına 7 Ekim 2023 olarak not düştüğü ve 24 ay süre biçtiği, 2025 Ekim ayında da ateşkes planladığı iki yıllık süre sona erdi. Takvim işledi. Gazze yerle bir edildi. Gazze’deki sığınaklar ortadan kaldırıldı. HAMAS’ın tünelleri yıkıldı. Şimdi takvimde, hafriyatın kaldırılması, yeni bir şehrin inşası, yeni ihaleler, oluşacak ranttan pay alma heveskarlığı zamanı başlıyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nde İsrail’in bölgede hâkim güç olması ve güvenliği ile ilgili olarak, gelinen noktada belirlenen hedefe ulaşılınca; savaşın mimarları şimdilik kaydıyla soykırıma ara verdiler” dedi.
“NE FİLİSTİN İÇİN NE DE FİLİSTİN HALKI İÇİN HERHANGİ BİR ÇÖZÜM ÜRETİLMEDİ”
ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail Parlamentosu’ndaki ‘’altın çağ’’ vurgusu ve “yeni bir Ortadoğu oluşturuyoruz” itirafına işaret eden Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Bunlar, Büyük Ortadoğu Projesi’nin geldiği son aşamanın ifadesidir. Bugün bir parmak şıklatmasıyla bir araya gelen ve Trump’ın ifadesiyle aslında, her ihtiyacı olduğunda yanında olanlar; kameralara gülen pozlarını vererek, bir savaşı durdurduk diye böbürlenebilirler. Ama maşeri vicdan şunu sormamızı emrediyor, soruyorum: Madem bir araya gelip bir anda silahları susturabiliyordunuz da neden iki yıl beklediniz? İhtiyaç duyulan her an ve yerde hazır ve nazır bulunmayı biliyordunuz da neden küresel emperyalizmin değil, masum milletlerin yanında durmayı başaramadınız? Neden 70 binden fazla insanın ölümüne seyirci kaldınız? Bakınız, olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni evresinin ilanından ibarettir. Ne Filistin için ne de Filistin halkı için herhangi bir çözüm üretilmemiştir. Eğer, Gazze’yi Las Vegas’a dönüştürmek, insanların yurtlarından sürülmesi ya da 100 yıl sonra uygulamaya koyulacak bir manda yönetimi çözüm olarak görülmüyorsa; bugün olan bitenin bir kamusal refah, güvenlik ve barış üretmek değil, küresel güçlere ve onun ortaklarına kar sağlamaktan ibaret olduğu görülebilir” ifadesini kullandı.
“YENİ AŞAMADA DAHA FAZLA KAN, DAHA ÇOK GÖZYAŞI OLACAK”
“Bu süslemelere kanarak bu sahte barışın türkülerine eşlik edip, uyumaya devam etmemiz isteniyor” diyen Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Oysa ne demiştim, unutturmayacağız! Ne demiştim, barış soysuz bir güvercin değildir ki her dala konsun! O yüzden buradan tekrarlıyorum, olanlara anlık, birilerinin istediği gibi bakmamalıyız. Olan BOP’un geldiği aşamadır. Emin olun ki yeni aşamada daha fazla kan, daha çok gözyaşı olacaktır. Hakikati gizleyip, yalanlarını dayatanlara inat, insanlara acılar yaşatıp, üstüne kâr elde etme derdine düşünlere inat, sömürge valisi kılıklı Amerikalı Barrack’ın söylediği gerçeğe dikkatinizi çekiyorum: ‘Barış dediğimiz şey bir yanılsama. Hiçbir zaman barış olmadı. Muhtemelen hiçbir zaman da olmayacak.’ Bu ifadeler, başka bir hakikati göstermektedir. Efendiler! Emperyalizm sona ermez, yalnızca şekil değiştirir.” değerlendirmesini yaptı.
“TÜRK ASKERİ GAZZE’DE YALNIZ BIRAKILMAMALI”
Türkiye’nin yapılan anlaşmada ateşkes maddelerinin uygulanmasından sorumlu garantör ülkeler arasında yer aldığına işaret eden Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Bu sorumluluk, bir Türk temsilcinin oluşacak geçici yönetimde etkin bir pozisyonda bulunması gerektiğini göstermektedir. Bizim önerimiz, Türkiye’yi temsilen seçilecek görevlinin, TBMM onayıyla belirlenmesidir. Böylece, Gazze meselesi hükumetin dar ideolojik çerçevesinin dışına çıkabilir ve Türkiye’nin milli birlik içinde yaklaştığı bir meseleye dönüşebilir. En önemli meselelerden biri, ateşkesi korumak üzere, bir barış gücünün oluşması durumunda Türk askerini Gazze’de yalnız bırakmamaktır. Mutlaka uluslararası bir ittifakın parçası olarak bölgede olmalıdır. Hiçbir asker ya da sivil görevlimiz, bu riskli bölgenin yükünü tek başına omuzlayacak şekilde konumlandırılmamalıdır. Ateşkes ile Türk-İsrail ticari ilişkilerinin yeniden başlaması gündeme gelecektir. İktidarın bu konudaki karnesi, herkesçe bilinen sır mahiyetindedir. Önden söylemek gerekiyor. Bu ilişkileri bir seferde başlatmak yerine, stratejik malların ticareti için, 2026 senesinin Ekim ayındaki İsrail seçimlerini beklemek yerinde olacaktır. Ateşkes sonrası dönemde, İsrail’in sadece Gazze’nin değil, Suriye’nin de toprak bütünlüğü ve istikrarına tehdit haline gelmemesi için tutarlı ve uzun erimli bir diplomasi yürütülmelidir. Suriye’nin toprak bütünlüğü, bu anlamda hiçbir pazarlığın konusu edilmemelidir.” şeklinde konuştu.
“TRUMP’IN GÖZÜNDEKİ HARİKALIĞINIZ NEREDEN GELİYOR SAYIN ERDOĞAN?”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği ABD ziyaretine değinen Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Bu Amerika’ya gidince ne oluyor anlayabilmiş değilim. Ne yapıyorlar, çip mi yerleştiriyorlar, aşı mı yapıyorlar? Türkiye’nin ve Türk milletinin bekasına göz dikmiş teröristlerin destekçisi ABD, Batı Trakya’da sessiz sedasız devasa üsler kurduran ABD, Mavi Vatan’da karşımıza çıkanları destekleyen ABD, parasını ödediğimiz savaş uçaklarını bile vermeyen ABD, “Akıllı ol” diye mektup yazan ABD, terörist Fetullah Gülen’i yıllarca koruyup kollayan ABD. Üstelik tüm bunları, her konuşmasında üstüne basa basa anlatan da Erdoğan. Sonra bir Washington ziyareti; ‘LPG satıyorum alacaksın’ diyen Trump, ‘YPG’ye dokunma’ diyen Trump, ‘Bazı isteklerim var, onları yaparsa Erdoğan harika biri olur’ diyen Trump, ‘Sonra Erdoğan harika biri, beni hiç kırmadı, ne istediysem yaptı’ diyerek dünyanın gözü önünde bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı küçük düşüren Trump. Tüm bunlara rağmen, bir anda stratejik ve kıymetli müttefikimizdir denilen de ABD. Sizce bu işte bir gariplik yok mu? Buradan soruyorum; Trump’ın gözündeki harikalığınız nereden geliyor sayın Erdoğan? Bu millet sizin “Ne isterlerse vermenizden” çok çekti, çekmeye devam mı edecek Sayın Erdoğan? Siz hala bu millete, önüne gelene her istediğini verecek maraba muamelesi yapmayı sürdürecek misiniz? Yoksa büyük bir devletin yöneticisi olarak, devlet adamı vasfına sahip olmaya gayret sarf edecek misiniz?” diye sordu.
BAKAN ŞİMŞEK’E İSTİFA ÇAĞRISI
Ekonomiye dair verdiği örnekler ardından Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e istifa çağrısında bulunan Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Sayın Erdoğan, toplantı düzenlediği kontrollü salonlarda, kendisine ve kurmaylarına alkış aldığını zannederken; asıl gerçekler, o salonların fuayesinde sessiz çığlıklar olarak, kulaktan kulağa eğilerek fısıldanmaktadır. Devletin vatandaşına, vatandaşın da devletine güvenini yitirdiği günümüzde; yarım asrı devirmiş sanayi devleri, üretimlerini başka ülkelere taşımaktadırlar. Memlekette kalanlar da üretimlerini yavaşlatmıştır. Küçük işletmeler, kepenk indirmektedir. Bugün yüzde 30’lu rakamlardan bahsedilen işsizlik, işte bunun doğal sonucudur. İşçi için de işveren için de hakeza işsizler için de sabretme sınırı tükenmiştir. Bu ülkenin üreticisi, sanayicisi, emekçisi artık sabır telkini değil, çözüm istemektedir. Türkiyem ve insanımız bu kadar acıyı hak etmemektedir. 2,5 yıldır süren bu azap ekonomisi programının da yönetim kadrolarının da kullanım süresi bitmiştir. Bugüne kadar tutmamış olan plan ve programların, bundan sonra da tutacağı yoktur. Ekonomi yönetiminin bekçiliğini yapan Mehmet Şimşek’e buradan tavsiyem; kovulmadan, istifa etmesidir. Çünkü ekonomi yönetiminin gizli kahramanı ve iradenin asıl sahibi Erdoğan, kendisini affetse bile, millet onu affetmeyecektir. Artık Londra bileti almasının zamanı gelmiştir. Kendisine tavsiyem, biletini de erken rezervasyonla tek yön almasıdır. Gitmeli ve artık gelmemelidir.” dedi.
YAZ SAATİ UYGULAMASI KALKSIN ÇAĞRISI
Berat Albayrak'ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı döneminde kalıcı hale getirilen yaz saati uygulamasına değinen Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Doların 10 lirayı geçmeyeceğini iddia eden damat bakanın, bir de enerji bakanlığından kalma yaz saati uygulaması var. Çalışanlarımızı, memurlarımızı, en çok da çocuklarımızı zifiri karanlıkta güne başlatan o kötü miras halen yerinde duruyor. Uzmanlar; biyolojik saatin ve vücut dengesinin bozulduğunu, bağışıklığın düşüp, hastalıkların yayıldığı gerçeğini bilimsel olarak ortaya koyuyorlar. Güne karanlıkta başlayan insanımızda ne moralden ne mutluluktan ne de umuttan eser kalıyor. Ezcümle, enerji tasarrufu diye başlanan bu saçmalık memlekette de millette de enerji bırakmadı. Bu 9 yıllık yanlıştan artık derhal dönülmesi gerekmektedir. Tebessümü haram ettiğiniz bu millete, bari günün aydınlığını çok görmeyin. Gelin bütçe görüşmeleri başlamadan bu sorunu çözelim. Konuyla ilgili atılacak her adıma İYİ Parti olarak destek vermeye hazırız” ifadesini kullandı.
“EN AZ ONLAR KADAR ALÇAKSINIZ”
Grup Başkanvekilimiz Turhan Çömez ile TBMM Başkanvekili Pervin Buldan arasında Genel Kurul’da yaşanan tartışmaya değinen Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Büyük Türk milleti; had bilmezlik öyle büyüdü ve öyle derin hale geldi ki, artık sen de kayıtsız kalamayacak durumdasın. Bugün kendilerini savundukları noktada; sorsanız, 50 yıl boyunca katliamları demokrasi için yaptık, uyuşturucu ticaretinden kazandığımız parayı da barış için harcadık diyecekler. Bunlar sanki hiç teröre bulaşmamışlar. 50 bin insanımızın katiline kurucu önder derken, hiçbir utanma belirtisi göstermeden; bunları söylemeye ve barış için bu ülke için mücadele ettiklerini ifade ediyorlar. Siz bu milletin başına bela olan bir terör örgütünün siyasi uzantısısınız. En az onlar kadar da alçaksınız. Böylesine arsız, böylesine yüzsüzsünüz. Önderleri katil, sözcüleri müptezel, zihinleri kiralık, ruhları satılık, elleri kan, sözleri ihanet, ikametleri Kandil, pusulası da İmralı'dır bu alçakların” şeklinde konuştu.
“GELİN BEYLER GELİN; SİZ HEPİNİZ BİZ TEK!’’
Terör örgütü pkk'nın elebaşı abdullah öcalan'ın medyaya yönelik eleştirilerini gündeme taşıyan DEM Partili Buldan ile Grup Başkanvekilimiz Çömez'in tartışması ardından İYİ Parti sıralarının sesini kısılmak istendiğini ve oturuma ara verildiğini hatırlatan Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, "Terörist öcalan medyaya sansür istedi, ulağı Meclis’te sansür uygulamaya kalktı. Dün o oturumda bir gerçek bir kez daha gözler önüne serildi. Türk milleti olmakta biz diyemeyenler, ihanette biz oldular. Aynılar aynı yerde buluştu. Nerede buluştular? İhanette buluştular. öcalan’a alçak dediğimiz için başlayan tartışmaya, Cumhur koalisyonun üç ortağı da aynı tepkiyle biz dediler. Muhabbetiniz bol olsun. Birliğiniz ve beraberliğiniz boynunuza asılsın. Bu ihanet ağına karşı haykırıyoruz ve diyoruz ki; gelin beyler gelin, siz hepiniz biz tek" açıklamasını yaptı.
“BU ÜLKENİN VATANDAŞINA SİLAH SIKANLAR TERÖRİSTTİR”
Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Bu ülkenin vatandaşına, askerine, polisine, işçisine, mühendisine, öğretmenine hatta kundaktaki bebesine silah sıkanlar katildir, teröristtir, alçaktır, haindir. Bunların işbirlikçisi de haindir. Bunlara alkış tutan da haindir. Bunların ortağı da haindir. Barış deyip, ihanet kusanlara da demokrasi deyip, medyaya ayar isteyen Stalin artıklarına da onlara arka çıkıp, yoldaşlık eden mankurtlara da hatırlatıyorum: Allah’ın izniyle ve milletin iradesiyle bu devran dönecektir. İYİ Parti, milletin meclisinde bugün büyük Türk milletinin vicdanının sesidir. Yarın milletin iktidarı olacaktır. Kısmaya çalıştığınız ses, Türk milletinin sesidir. O sesi kısmaya kalkarsanız, bir daha oturmamak üzere ayağa kalkarız. Ben Müsavat Dervişoğlu, iyiler hareketinin sözcüsü ve genel başkanıyım. Ve diyorum ki; o gün geldiğinde hiçbir saray odası, hiçbir Kandil mağarası, hiçbir İmralı mahpushanesi sizi kurtaramayacak.” diye ekledi.
Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu’nun konuşmasının tamamı şu şekilde:
Değerli milletvekilleri,
Kıymetli yol arkadaşlarım ve basın mensupları
Grup toplantımıza hoş geldiniz.
Malumunuz, doğudan batıya, kuzeyden güneye,
Coğrafyamızda ülkemizi de ilgilendiren birçok gelişme yaşanıyor.
Ortaya çıkan ve çıkmakta olan sonuçların,
Öncelikle Türk milletinin,
Bu kabilde de tüm insanlığın ihtiyaç duyduğu güvene, barışa ve refaha
Mümkün olan en kısa sürede ve kalıcı olarak katkı sağlamasını yürekten diliyorum.
Konuyu, partim adına değerlendirmeden önce,
Sözlerime birkaç alıntı ile başlamak istiyorum:
“Efendiler, harici siyasetin en çok alakadar olduğu ve dayandığı husus, devletin dahili teşkilatıdır.
Harici siyasetin, dahili teşkilatla uyumlu olması lazımdır.
Batı'da ve Doğu'da,
başka başka tabiatlara ve kültüre ve emele sahip,
birbirine zıt unsurları toplayan bir devletin dahili teşkilatı elbette asılsız ve çürük olur.
O halde, harici siyaseti de esaslı ve metin olamaz.
Böyle bir devletin dahili teşkilatı bilhassa milli olmaktan uzak olduğu gibi,
siyasi mesleği de milli olamaz.
Bizim kendisinde açıklık ve tatbik kabiliyeti gördüğümüz siyasi meslek, "milli siyaset"tir.
Dünyanın bugünkü genel şartları ve asırların beyinlerde ve karakterlerde biriktirdiği hakikatler karşısında, hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz.
Tarihin ifadesi budur; ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.
Milli sınırımız dahilinde,
her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanarak,
mevcudiyetimizi muhafaza ederek,
millet ve memleketin hakiki saadet ve bayındırlığına çalışmak ...
Rastgele sonu gelmez emeller peşinde milleti meşgul etmemek ve zarara uğratmamak ..
Medeni cihandan, medeni ve insani muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir.”
Bu sözler, 98 yıl önce tam da bugün, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından okunmaya başlanan,
Büyük Nutuk’tan alıntıdır.
Son iki yıldır bir soykırımın en şedit haline şahit olduk.
Gizli saklı değil, tüm dünyanın gözünün önünde gerçekleşti
İki yılda yaklaşık 70 bin kişi katledildi.
Gazze şeridinin yüzde 95’i yer ile yeksan edildi.
Yetmedi üzerlerine yağan bombalardan kurtulan çocuklar, açlıktan öldürüldüler.
İnsani yardım alanlarında anneler, babalar, evlatlar katledildi.
İki milyon insan evinden sürüldü.
İşte Büyük Ortadoğu Projesi’nin,
Terör devleti İsrail’i bölgede hâkim güç kılma amacının 24 aylık bilançosu.
Bugün anlaşılıyor ki,
Emperyalizmin ajandasına 7 Ekim 2023 olarak not düştüğü ve 24 ay süre biçtiği,
2025 Ekim ayında da ateşkes planladığı iki yıllık süre sona erdi.
Takvim işledi.
Gazze yerle bir edildi.
Gazze’deki sığınaklar ortadan kaldırıldı.
HAMAS’ın tünelleri yıkıldı.
Şimdi takvimde, hafriyatın kaldırılması, yeni bir şehrin inşası,
Yeni ihaleler, oluşacak ranttan pay alma heveskârlığı zamanı başlıyor.
Büyük Ortadoğu Projesi’nde İsrail’in bölgede hâkim güç olması ve güvenliği ile ilgili olarak,
Gelinen noktada belirlenen hedefe ulaşılınca,
Savaşın mimarları şimdilik kaydıyla soykırıma ara verdiler.
Trump’ın İsrail Parlamentosu’ndaki
“Altın Çağ” vurgusu ve “Yeni Bir Ortadoğu oluşturuyoruz” itirafı,
Büyük Ortadoğu Projesi’nin geldiği son aşamanın ifadesidir.
Bugün bir parmak şıklatmasıyla
Bir araya gelen ve Trump’ın ifadesiyle aslında,
Her ihtiyacı olduğunda yanında olanlar,
Kameralara gülen pozlarını vererek,
Bir savaşı durdurduk diye böbürlenebilirler.
Ama maşeri vicdan şunu sormamızı emrediyor, soruyorum:
Madem bir araya gelip bir anda silahları susturabiliyordunuz da,
Neden iki yıl beklediniz?
İhtiyaç duyulan her an ve yerde hazır ve nazır bulunmayı biliyordunuz da,
Neden küresel emperyalizmin değil,
Masum milletlerin yanında durmayı başaramadınız?
Neden 70 binden fazla insanın ölümüne seyirci kaldınız?
Bakınız, olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni evresinin ilanından ibarettir.
Ne Filistin için ne de Filistin halkı için herhangi bir çözüm üretilmemiştir.
Eğer, Gazze’yi Las Vegas’a dönüştürmek,
İnsanların yurtlarından sürülmesi ya da 100 yıl sonra uygulamaya koyulacak
Bir manda yönetimi çözüm olarak görülmüyorsa,
Bugün olan bitenin bir kamusal refah, güvenlik ve barış üretmek değil,
Küresel güçlere ve onun ortaklarına kar sağlamaktan ibaret olduğu görülebilir.
Bu süslemelere kanarak bu sahte barışın türkülerine eşlik edip,
Uyumaya devam etmemiz isteniyor.
Oysa ne demiştim,
Unutturmayacağız!
Ne demiştim,
Barış soysuz bir güvercin değildir ki her dala konsun!
O yüzden buradan tekrarlıyorum,
Olanlara anlık, birilerinin istediği gibi bakmamalıyız.
Olan BOP’un geldiği aşamadır.
Emin olun ki, yeni aşamada daha fazla kan, daha çok gözyaşı olacaktır.
Hakikati gizleyip, yalanlarını dayatanlara inat,
İnsanlara acılar yaşatıp, üstüne kâr elde etme derdine düşünlere inat,
Sömürge valisi kılıklı Amerikalı Barrack’ın söylediği gerçeğe dikkatinizi çekiyorum:
“Barış dediğimiz şey bir yanılsama.
Hiçbir zaman barış olmadı.
Muhtemelen hiçbir zaman da olmayacak.”
Bu ifadeler, başka bir hakikati göstermektedir.
Efendiler! Emperyalizm sona ermez, yalnızca şekil değiştirir.
Yapılan anlaşmada,
Türkiye ateşkes maddelerinin uygulanmasından sorumlu garantör ülkeler arasında yer almaktadır.
Bu sorumluluk, bir Türk temsilcinin oluşacak geçici yönetimde etkin bir pozisyonda bulunması gerektiğini göstermektedir.
Bizim önerimiz, Türkiye’yi temsilen seçilecek görevlinin,
TBMM onayıyla belirlenmesidir.
Böylece, Gazze meselesi hükumetin dar ideolojik çerçevesinin dışına çıkabilir
ve Türkiye’nin milli birlik içinde yaklaştığı bir meseleye dönüşebilir.
En önemli meselelerden biri,
Ateşkesi korumak üzere, bir barış gücünün oluşması durumunda
Türk askeri Gazze’de yalnız kalmamalı,
Mutlaka uluslararası bir ittifakın parçası olarak bölgede olmalıdır.
Hiçbir asker ya da sivil görevlimiz,
bu riskli bölgenin yükünü tek başına omuzlayacak şekilde konumlandırılmamalıdır.
Ateşkes ile birlikte Türk-İsrail ticari ilişkilerinin yeniden başlaması gündeme gelecektir.
İktidarın bu konudaki karnesi, herkesçe bilinen sır mahiyetindedir.
Önden söylemek gerekiyor.
Bu ilişkileri bir seferde başlatmak yerine,
Stratejik malların ticareti için, 2026 senesinin Ekim ayındaki İsrail seçimlerini
beklemek yerinde olacaktır.
Ateşkes sonrası dönemde, İsrail’in sadece Gazze’nin değil,
Suriye’nin de toprak bütünlüğü ve istikrarına tehdit haline gelmemesi için,
Tutarlı ve uzun erimli bir diplomasi yürütülmelidir.
Suriye’nin toprak bütünlüğü, bu anlamda hiçbir pazarlığın konusu edilmemelidir.
Son olarak Türkiye,
Filistin halkının yanında olmakla birlikte,
Hamas dahil, hiçbir örgütün hamiliğine soyunmamalıdır.
Hamas’ı, Türkiye’ye raptetmeye dönük potansiyel bir uluslararası ajanda mevcuttur.
Kısa vadede işe yarar bir propaganda malzemesi olarak görülebilecek bu tür politikalar,
Uzun vadede altından kalkılamaz krizlere sebebiyet verebilir.
Sözlerime başlarken, büyük Atatürk’ten yaptığım alıntıda olduğu gibi,
Milli siyaset, hayalperestlikten uzak durmak,
Rastgele sonu gelmez emeller peşinde milleti meşgul etmemek ve zarara uğratmamaktır.
İktidardakilere diyeceğim şundan ibarettir:
Bir kez daha bu milleti ne meşgul edin ne zarara uğratın.
Artık akıllanın da her şeye Türk milletinin gözüyle bakın.
Türk milletinin menfaati için bakın,
Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için bakın!
Bu arada merak ettiğim bir şey var.
Bu Amerika’ya gidince ne oluyor anlayabilmiş değilim.
Ne yapıyorlar, çip mi yerleştiriyorlar, aşı mı yapıyorlar?
Türkiye’nin ve Türk milletinin bekasına göz dikmiş teröristlerin destekçisi ABD,
Batı Trakya’da sessiz sedasız devasa üsler kurduran ABD,
Mavi Vatan’da karşımıza çıkanları destekleyen ABD,
Parasını ödediğimiz savaş uçaklarını bile vermeyen ABD,
“Akıllı ol” diye mektup yazan ABD,
Terörist Fetullah Gülen’i yıllarca koruyup kollayan ABD.
Üstelik tüm bunları, her konuşmasında üstüne basa basa anlatan da Erdoğan.
Sonra bir Washington ziyareti,
LPG satıyorum alacaksın diyen Trump,
YPG’ye dokunma diyen Trump,
Bazı isteklerim var, onları yaparsa Erdoğan harika biri olur diyen Trump,
Sonra Erdoğan harika biri, beni hiç kırmadı, ne istediysem yaptı diyerek dünyanın gözü önünde bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı küçük düşüren Trump.
Tüm bunlara rağmen, bir anda stratejik ve kıymetli müttefikimizdir denilen de ABD.
Sizce bu işte bir gariplik yok mu?
Buradan soruyorum;
Trump’ın gözündeki harikalığınız nereden geliyor sayın Erdoğan?
Bu millet sizin “Ne isterlerse vermenizden” çok çekti,
Çekmeye devam mı edecek Sayın Erdoğan?
Aziz milletim,
Geçtiğimiz hafta,
Açıklanmasının üzerinden daha bir ay geçmeden kadük hale gelen,
“Orta vadeli plan” rezilliğine değinmiştik.
Bütçe görüşmeleri yaklaşırken,
Maaşlara zam beklentisi ve milletimizin altında inim inim inlediği enflasyon kadar,
Üreticilerimizin içine hapsedildiği açmaz da,
Hiçbir çözüme kavuşturulmadan karşımızda durmaktadır.
Reel sektör yıllardır can çekişmektedir.
Herkesin, bir eli yağda, bir eli balda sandığı sanayicilerimizden bahsediyorum.
Reel sektörün, çözümsüz bırakılan sorunları hükümetin umurunda olamasa da sanayicimizi adeta felç etmiştir.
Erdoğan’ın daha önceki hazine ve maliye bakanları gibi,
İngiliz Mehmet Bey de;
Cumhuriyet’in bir bakanı gibi değil, Cumhur AŞ’nin CEO’su gibidir.
Memleketin insanıyla, emekçisiyle, esnafıyla, üreticisiyle ve sanayicisiyle bağı tamamen kopmuştur.
Gidip görüştüğümüz, gelip ziyaret eden reel sektör temsilcilerinin anlattıklarına göre,
Finansmana erişim sorunları nedeniyle nakit akışları alt üst olmuştur.
Her geçen gün “işletme sermayesi yetersizliği” artmaktadır.
Her yeni güne bir konkordato başvurusu ya da kararı haberi ile uyanmamız bundandır.
Geride bıraktığımız 2025 Eylül ayında tüm zamanların rekoru kırılmıştır.
Yılın ilk üç çeyreğinde; “iflas kararı” verilen dosya sayısı,
Geçtiğimiz yıla oranla, “yüzde 117”, artmıştır.
Tekrarlıyorum; “yüzde 117”, artmıştır.
Türkiye’de, şirket iflasları Cumhuriyet tarihimizin rekor seviyelerine ulaşmıştır.
Yürütülen sıkı para politikası,
Yüksek faiz oranları ve azalan alım gücü,
Hem vatandaşın hem de şirketlerin kredi ve kartı ödemelerini imkânsız hale getirmiştir.
“Takipteki alacaklar’’ hızla artmış ve bu konuda da Cumhuriyet tarihi rekoru kırılmıştır.
Eylül 2025 itibarıyla, takipteki toplam alacak bakiyesi; 489,3 milyar TL’dir.
Geçtiğimiz yıla oranla, “yüzde 86’lık” bir artış söz konusudur.
Tekrarlıyorum, “yüzde 86’lık” bir artış söz konusudur.
Türkiye ekonomisinin üretim gücü olan reel sektöre;
Artık, finansman değil “politika” kaynaklı bir daralma yaşatılmaktadır.
“Rasyonel zemine dönüş” söylemiyle yola çıkan,
Mehmet Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetiminin,
Sahada yarattıkları etki ve sonuç;
Nakit sıkışıklığı, kredi tıkanması, iç talep çöküşü ve kurumlara güvensizliktir.
Bu baştan sona yanlış ekonomi politikalarının bedelini, reel sektör ödemektedir.
Rekabetçi kur seviyesi ile,
İhracatçımız rekabet avantajını yitirmiş, dayanacak gücü kalmamıştır.
Bu arada reel sektör diyorum da
Reel sektör dediğimiz şey,
İstihdam demektir. İş demektir, aş demektir.
Bu yaşananlar, sadece patron sorunu değildir.
Bu, bedel ödeyecek olan emekçilerimizin de sorunudur.
Mutfaktaki tencere sorunudur.
Döviz kurunu yapay ve masraflı şekilde sürekli baskılayarak,
Enflasyonun düşürülemeyeceğinin, artık anlaşılmış olması gerekmektedir.
Bu beyhude politikalar ile
İnsanımızın ve piyasanın beklentileri kontrol altına alınamamaktadır.
Ortada, piyasa enflasyonundan bile daha yüksek seyreden,
Bir güvensizlik enflasyonu vardır.
Ve her geçen gün daha da artmaktadır.
Vatandaşın 12 aylık enflasyon beklentisi, “yüzde 53” gibi çok yüksek bir seviyededir.
Bugün, sözüm ona Eximbank aracılığıyla verilmesi planlanan teşvikler,
Yaşanılan bu büyük çaresizliğe çare değildir.
Siz, yüzde 3’leri konuşurken,
İhracatçı mevcut halde, bunun çok daha üzerindeki rakamlara ihtiyaç duymaktadır.
Yandaşa peşkeş çekmekten, iktidarın leşçilerini beslemekten, gerçek üreticiye ve sanayiciye verecek kaynak kalmamıştır.
Döviz kuruna saplanmışsınız çünkü,
Takviminize yaydığınız siyasi operasyonlar için biriktirip,
Her operasyonda, milyarlarca doları, gözünüzü kırpmadan birkaç saatte harcayıp yakıyorsunuz.
Bugün reel sektörün, iktidara olan tepkisi;
Sadece döviz ve faizle ilgili değildir.
Başta söylediğim gibi,
Görülmemek, duyulmamak, ciddiye alınmamakla ilgilidir.
Sayın Erdoğan, toplantı düzenlediği kontrollü salonlarda,
Kendisine ve kurmaylarına alkış aldığını zannederken,
Asıl gerçekler, o salonların fuayesinde sessiz çığlıklar olarak, kulaktan kulağa eğilerek fısıldanmaktadır.
Devletin vatandaşına, vatandaşın da devletine güvenini yitirdiği günümüzde;
Yarım asrı devirmiş sanayi devleri,
Üretimlerini başka ülkelere taşımaktadırlar.
Memlekette kalanlar da üretimlerini yavaşlatmıştır.
Küçük işletmeler, kepenk indirmektedir.
Bugün yüzde 30’lu rakamlardan bahsedilen işsizlik, işte bunun doğal sonucudur.
İşçi için de işveren için de hakeza işsizler için de sabretme sınırı tükenmiştir.
Bu ülkenin üreticisi, sanayicisi, emekçisi artık sabır telkini değil, çözüm istemektedir.
Türkiyem ve insanımız bu kadar acıyı hak etmemektedir.
2,5 yıldır süren bu azap ekonomisi programının da yönetim kadrolarının da kullanım süresi bitmiştir.
Bugüne kadar tutmamış olan plan ve programların, bundan sonra da tutacağı yoktur.
Ekonomi yönetiminin bekçiliğini yapan Mehmet Şimşek’e buradan tavsiyem;
Kovulmadan, istifa etmesidir.
Çünkü ekonomi yönetiminin gizli kahramanı ve iradenin asıl sahibi Erdoğan,
Kendisini “affetse” bile, millet onu affetmeyecektir.
Artık Londra bileti almasının zamanı gelmiştir.
Kendisine tavsiyem, biletini de erken rezervasyonla tek yön almasıdır.
Hazır ekonomiden bahsetmişken,
Doların 10 lirayı geçmeyeceğini iddia eden Damat Bakanın,
Bir de enerji bakanlığından kalma “Yaz Saati Uygulaması” var.
Çalışanlarımızı, memurlarımızı, en çok da çocuklarımızı
Zifiri karanlıkta güne başlatan o kötü miras halen yerinde duruyor.
Uzmanlar; biyolojik saatin ve vücut dengesinin bozulduğunu,
Bağışıklığın düşüp, hastalıkların yayıldığı gerçeğini bilimsel olarak ortaya koyuyorlar.
Güne karanlıkta başlayan insanımızda ne moralden ne mutluluktan ne de umuttan eser kalıyor.
Ezcümle,
Enerji tasarrufu diye başlanan bu saçmalık
Memlekette de millette de enerji bırakmadı.
Bu 9 yıllık yanlıştan artık derhal dönülmesi gerekmektedir.
Tebessümü haram ettiğiniz bu millete,
Bari günün aydınlığını çok görmeyin.
Gelin bütçe görüşmeleri başlamadan bu sorunu çözelim.
Konuyla ilgili atılacak her adıma İYİ Parti olarak destek vermeye hazırız.
Kıymetli yol arkadaşlarım,
Enflasyon, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar ve hukuksuzluk.
Tüm bunlar, sadece çarşıyı pazarı ve siyaseti anlatmıyor.
Eksilen sadece boğazımızdan geçen lokma, cebimize giren para değil.
Güven bitti, umut tükendi.
Tüm bunlar korkuyu ve suçu besliyor.
Kısaca, büyük bir çürümenin, acı sonuçlarına mahkûm ediliyoruz.
Şehirlerimizde çeteler mahalleleri, semtleri parsellemiş durumdalar.
Uyuşturucu ve sanal kumar ağları kurmuş,
Cinayet ve yaralamayı ihale düzenler gibi organize ediyorlar.
Dükkanlara, arsalara, işletmelere çöküyorlar.
Bu suçların insan kaynağını ise gençlerimizden devşiriyorlar.
Lise hatta, ortaokul çağındaki evlatlarımızdan,
Yani hem fail hem kurban konumunda olan ortak geleceğimizden bahsediyorum.
Size bir örneği hatırlatayım.
Geçtiğimiz ay İzmir Balçova’da karakola silahla saldıran 16 yaşındaki bir lise öğrencisiydi.
3 şehit verdik.
16 yaşındaki çocuğu internet üzerinden bir İranlı yönlendiriyor.
Aynı İranlı ile bağlantılı iki çocuk daha eylem yapamadan yakalandı.
Şimdi buradaki mesele şu;
Sen devlet olarak bu çocukları doğru eğitip, doğru yönlendiremiyorsun.
Ama elin İranlısı, taaa uzaklardan senin evlatlarını kirli ağına düşürebiliyor.
Çünkü sen başkalarının evlatlarıyla meşgulsün.
Çünkü sen makam hesaplarıyla meşgulsün.
Çünkü sen bu memleketin evlatlarına kastetmiş teröristlere itibar iadesiyle meşgulsün.
Yoksulluk derinleştikçe, gelir adaletsizliği arttıkça,
Türkiye’nin daha önce yaşamadığı ölçekte bir gettolaşmaya şahit oluyoruz.
Ne milli eğitim ne gençlik spor ne de aile bakanlıkları,
Beyhude ve partizan propagandalardan başlarını kaldırıp
İşlerini yapmadıkları için,
Bu çocuklarımız, okuyarak, ter akıtarak,
Liyakatle erişecekleri iyi bir hayat imkânı arayışından vazgeçmişler.
Tüketime indirgediğiniz hayatlarında döşediğiniz yol taşları gençlerimizi,
En kısa, en kuralsız ve sonu olmayan yollara saptırmaktadır.
Daha önce defalarca bu kürsülerden iktidarı defalarca uyardım.
Türkiye’yi Latin Amerika’nın yolsuz ve kuralsız ülkeleri gibi yönetmeyin diye.
Ne kentleşme anlayışınız bir şeye benziyor,
Ne istihdam politikanız ne milli eğitim,
Ne de gençlik ve kültür…
Sahte eğitimle diploma üretilebilen bir ülkede,
Suçluların muteber ilan edildiği bir devlet anlayışı içerisinde,
Dahası, suçun cezasız kaldığı, cezaların da suç uydurularak verildiği bir ülkede,
Devlet büyükleriyle fotoğrafların, suç şebekelerinin karargahlarının duvarlarını süslediği bir ülkede,
Suçu kötü bir istisna olmaktan çıkartıp, makbul ve meşruymuş gibi yücelttiniz.
Bazı çevrelere adeta suç işleme imtiyazı tanıdınız.
Dosyası suç ansiklopedisine dönmüş nice caniyi, salıverip,
Yerlerine akademisyen, yazar, gazeteci, belediye başkanı
Size itiraz eden kim varsa hapishanelere doldurdunuz.
Diplomanın değersizleşmesinin neye mal olabileceğini hiç düşünmediniz.
Evlatlarımızın kaderini yıllarca, menşei malum cemaatlerin insafına bıraktınız,
Sanata sansür koydunuz, spora şike soktunuz.
Yüz milyonlarca dolar gençlik fonunu,
Çocuklarımızın geleceği için harcamak yerine,
Şımarık yandaşlarınızın veletlerinin yiyip içip gezmesine, pudra şekerlerine vakfettiniz.
Binlerce evladımızı mülakatlardan eleyip, işsizliğin ve hayat kaygısının pençesine attınız.
Şimdi zehirli meyvelerini hep birlikte topluyoruz.
İşte terörsüz Türkiye!
öcalan canisinin barış güvercini, pkk’nın muhatap kabul edildiği Türkiye’de,
Mangalda yakılıp, propaganda filmi çekilen silahlar, sokaklarda çocukların elinde.
Uyuşturucu okul önlerinde, kumarhaneler telefonların içinde.
Bu bir terör değil midir?
Yarın bu çeteler kartelleşip, iyice semirdiğinde mi bu konuya el atacaksınız?
Kaş yapayım derken, göz çıkarmak diyeceğim ama
Kaş yapmak dertleri de yok.
Her şey en kötü aşamaya gelmeden, devlet yönettiklerini hatırlamıyorlar.
Devleti hatırladıklarında da devlet elden gider diye değil,
Oturacak makamımız kalmaz diye, son dakika pansuman yapıyorlar.
Bugün Suriye’deki tüm hesap da aynı şekilde,
pkk’nın Suriye kolu olan YPG’nin varlığı üzerine dönüyor.
Bizden başka soran, sorgulayan yok.
Bunu da devlet bekası diye pazarlayıp duruyorlar.
Halen komisyonculuk oynuyor, saraydan arta kalırsa diye kırıntı bekliyorlar.
İmralı canisi silah bırakacaklar dedi diye kendi kendilerini kandırıyorlar,
Buna Türk milletini de ikna etmeye çalışıyorlar.
Sonuç? Bırakın YPG’nin silah bırakmasını
Tam da onları eğitip donatanların olmasını istediği gibi,
Suriye ordusu YPG’leşiyor.
Dün FETÖ ne istediyse verenler,
Aslında FETÖ’ye değil, ABD’ye verdi.
Trump’ın defalarca dile getirdiği gibi,
Ne zaman bir desteğe ihtiyacı olsa fazlasıyla verdi,
Maden, gümrük tarifesi, hepsi cabası.
Bir tek bu milletten mahrum etti o büyük himmetini.
İmralı partisi ve onun ulaklarını da,
O himmetinden mahrum bırakmıyor.
Öyle ki, o terör şımarıkları da,
Teröristbaşı medyadan rahatsız oluyormuş diye,
Hepi topu bir avuç kalan gerçek gazete ve televizyonları,
Aba altından tehdit ediyorlar.
26 senedir nedamet getirmemiş bir katil ve onun uşakları,
Elbet şecaat arz ederken sirkatin söylüyorlar.
Tüm bu rezalet sahnesi,
Cumhuriyet düşmanlığının aldığı mesafenin göstergeleridir.
İnsan gibi başımızı sokacak bir ev bulamıyorsak,
Biri parasını koyacak yer bulamazken, bir diğeri halk ekmek kuyruğu bekliyorsa,
Biri pasaportunda mühür basılmadık yer bulamazken,
Bir diğeri, memleketine bile gidemiyorsa,
Birinin evladı okumak için inşaatta amelelik yapmaya mahkûm,
Bir diğeri ise yurtdışında okul beğenmiyorsa,
Cumhuriyet zordadır demektir.
Çünkü Cumhuriyet,
Tüm düşmanlarına inat, eşitliktir.
Makulde buluşmaktır, dengedir.
Haramdan sakınmak, helal ekmek yemektir.
Hukuksuzlukları sumen altı etmemek,
Yoksullukları görmezden gelmemek,
Gözünün arkada kalmamasıdır, Cumhuriyet.
İşte bizim mücadelemizin gayesi budur.
Siyasetimiz budur.
Milli olan siyaset de budur.
Arayışımız, çağrımız, muhalefetimiz ve milletle ittifakımızın özü budur.
Bu sebepledir ki, siyasetimizi sıkıştırmak isteyenlere inat genişleteceğiz.
İşte bu yol, milletimizle ittifakımızın,
Bu yol, milletimizle iktidarın,
Bu yol, Türk milletinin istiklalinin yoludur.
Kapımız herkese açıktır, alın terimizi de ekmeğimizi de bölüşerek,
Bölüştükçe çoğalarak
Bu parantezi, açanların üzerine kapatacağız.
Tek adam cumhuriyetinin tebaası olmayacağız,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yurttaşı kalacağız!
Büyük Türk milleti
Had bilmezlik öyle büyük ki, şımarıklık öylesine derin ki,
Bugün kendilerini savundukları noktada
Sorsanız, 50 yıl boyunca katliamları demokrasi için yaptık,
Uyuşturucu ticaretinden kazandığımız parayı da
barış için harcadık diyecekler.
Böylesine arsız, böylesine yüzsüzler.
Önderleri katil, sözcüleri müptezel,
Zihinleri kiralık, ruhları satılık,
Elleri kan, sözleri ihanet,
İkametleri Kandil, pusulaları İmralı.
Dün Meclis Genel Kurulu’nda yaşananlar,
İhanetin geldiği boyutu bir kez daha gösterdi.
Grup Başkanvekilimiz Sayın Turhan Çömez,
İmralı’daki alçak teröristten mesaj getiren başkanvekiline bir hatırlatmada bulundu.
Dedi ki;
Siz Atatürk’ün oturduğu koltukta oturuyorsunuz.
50 bin kişinin katili alçak öcalan’ın mesajını taşımak sizin haddiniz değil.
Bu haklı uyarının sebebini biliyorsunuz.
Terörist öcalan, medyanın dilinden rahatsızmış, iktidar da gereğini yapmalıymış.
İYİ Parti Grubu bu kendini bilmezliğe itiraz etti.
Peki ne oldu?
İYİ Parti’nin sesi kısılarak oturuma ara verildi.
Terörist öcalan medyaya sansür istedi,
Ulağı Meclis’te sansür uygulamaya kalktı.
Dün o oturumda bir gerçek bir kez daha gözler önüne serildi.
Türk milleti olmakta biz diyemeyenler, ihanette biz oldular.
Aynılar aynı yerde buluştu.
Nerede buluştu? İhanette buluştu.
öcalan’a alçak dediğimiz için başlayan tartışmaya
Cumhur koalisyonun üç ortağı da aynı tepkiyle “BİZ” dediler.
O yüzden bu ihanet ağına karşı haykırıyoruz ve diyoruz ki;
Siz hepiniz biz tek!
Bu ülkenin vatandaşına, askerine, polisine, işçisine, mühendisine, öğretmenine,
hatta kundaktaki bebesine silah sıkanlar katildir, teröristtir, alçaktır, haindir.
İşbirlikçisi de haindir.
Alkış tutanı da haindir.
Ortağı da haindir.
Barış deyip, ihanet kusanlara da,
Demokrasi deyip, medyaya ayar isteyen Stalin artıklarına da,
Onlara arka çıkıp, yoldaşlık eden mankurtlara da hatırlatıyorum:
Allah’ın izniyle ve milletin iradesiyle BU DEVRAN DÖNECEKTİR!
İYİ Parti, milletin meclisinde bugün millet vicdanının sesidir.
Yarın milletin iktidarı olacaktır.
Kısmaya çalıştığınız ses, Türk milletinin sesidir.
O sesi kısmaya kalkarsanız, bir daha oturmamak üzere ayağa kalkarız.
BEN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU,
İYİLER Hareketinin Lideri olarak diyorum ki;
O gün geldiğinde;
Hiçbir saray odası,
Hiçbir Kandil mağarası,
Hiçbir İmralı zindanı sizi kurtaramaz!
Bugün umuduz, yarın gerçek
Andolsun ki, o gün mutlaka gelecek!
Grup toplantımızı şereflendirdiniz.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.