Diğer
BİRİNCİ VAZİFEN…
Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, Partimizin ‘’Birinci Vazifen’’ temalı ikinci mitinginde Mersin’de konuştu.
“İKTİDAR MİLLETİN TALEBİNİ, FERYADINI, İSYANINI UMURSAMIYOR”
Siyaset kurumunun uzun zamandır milletin sorunlarını çözmeyi bırakıp, kendi sorunlarını milletin sırtına yükler hale geldiğini savunan Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Hatta ve hatta, Türk milletini de kendine sorun haline getirmiştir. İktidar milletin talebini, feryadını, isyanını umursamıyor. Muhalefet ise kendi derdine düşmüş; aldığı vekaletin hakkını veremiyor. Cumhur koalisyonu, Türkiye’yi kendi malı, mülkü, şirketi gibi yönetirken; iş cumhura, yani millete geldiğinde bunların umuru bile değildir. Allah’tan korku, kuldan utanma kalmamıştır. Anayasal görevlerini ve sorumluluklarını bırakmıştır. Vatandaşın derdini çözmeyi bırakmıştır. Vatanı müdafaa görevini bile bırakmıştır! Sizin anlayacağınız; cumhur koalisyonu, “Devlet olma mevzisini” terk etmiştir. İstemektedir ki; muhalefet de kendisine benzesin! Al takke ver külah, al koltuk ver vatan bir muhalefet istemektedir. Milletten alamadığını çalmakta, milletin vermediğini kendine hak görmektedir. İşte biz bunu reddediyoruz” dedi.
“SIRA İYİ PARTİ’YE GELDİ”
İktidarın “Eski Türkiye” söylemine tepki gösteren Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Neymiş efendim; artık benzin kuyrukları yokmuş. Doğru, benzin kuyruğu yok ama vatandaşın deposunu doldurmak için cebinde parası da yok. Artık yağ kuyrukları yokmuş. Yağ var da millette yağ alacak para var mı?
El hak, bugün karaborsa da yok tabi. Millet, tezgahtan 2 domates, 3 patates koyuyor torbasına,
2 diyorum, 3 diyorum, kilo değil. Taneyle, taneyle. Kulağına kirazdan küpe, mandalinadan parmağına kavuk yapan çocuk kalmadı memlekette. Utanın be utanın. Sen de ben de o da hepimiz açız aç. Açlık, her dilde, her ağızda aynı. Çünkü öyle bir yağma var ki, öyle bir soygun, yolsuzluk, hırsızlık var ki, her dilde aynı, her dinde haram. Yarattıkları kültür; çalana, sen niye çaldın dememek, çökene, sen niye çöktün dememek; hani bana, hani bana deyip suçlarına, günahlarına ortak etmek. Benim kendime de partime de sizlere de güvenim tamdır. Biz artık; ‘dur’ diyoruz; ‘yeter’ diyoruz, bitti diyoruz! Sizin için bitti, sıra İYİ Parti’ye geldi diyoruz” ifadesini kullandı.
“ALDIKLARININ ADI HARAÇTIR, HARAÇ!”
AK Parti iktidarının üzerinden çeyrek asır geçtiğine işaret eden Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Dün, ne dediklerini unutmuş; bugün, hangi yalana sarılacaklarını şaşırmış; yarına, hangi masalı hangi bahaneyi uyduracaklarını bilemez haldeler. Milletin öfkesini, tepkisini idare etmeye çalışmaktan,
yönetilecek bir devlet bırakmadılar. Yönetecek bir irade ve akıl da kalmadı. Kendi emekçisine hakkını verecek bir ekonomi bırakmadılar. Bin yıldır, çocuklarını doyuran Anadolu’muzu, susuz, çorak bıraktılar. Bunlar yüzünden memlekete yağmur bile küstü, yağmur. Bugün araziler niye boş? Bugün bağlar niye virandır? Savaşta mıyız? Kıyamet mi koptu? Nedir bu çektiğimiz?
Gasp ettikleri yetkilerle oturdukları makamlarında, kılıç da kalem de mühür de ellerinde. Vergi üstüne vergi, harç üstüne harç. Nereden bakarsan bak, aldıklarının adı haraçtır, haraç! Dilenciye verir gibi maaş veriyorlar. Düşmanı yağmalar gibi, rızkımıza el koyuyorlar.” değerlendirmesini yaptı.
ÇİFTÇİLERE DERVİŞOĞLU SÖZÜ
Çiftçi borçlarının 1 trilyon lirayı aştığına işaret eden Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Aslında çiftçi borçlu değil devletten alacaklıdır. 2006 yılında çıkan bir yasaya göre gayri safi milli hasılanın en az yüzde 1’i tarımsal destekleme programlarının finansmanına ayrılmalıdır. Buna göre hesaplarsak;
2024 yılında verilmesi gereken destek 411 milyar lirayken, 91 milyar verilmiştir.
2025 yılında kanunen verilmesi gereken 620 milyar lirayken 135 milyar lira destek olarak ayrılmıştır. Sadece 2 yıl için çiftçinin hakkından kırpılan 805 milyar liradır. Ayrıca yeni orta vadeli planda beklenen GSMH’ya göre yasa emri uyarınca ayrılması gereken; 2026’da 773 milyarken, 173 milyar, 2027’de 894 milyarken, 192 milyar, 2028’de 1 trilyon 14 milyarken, 207 milyar verilmesi planlanmıştır. Bu üç yılın toplamında çiftçinin hakkı olup da alamadığı desteğin toplamı 2 trilyon 109 milyar olacaktır. 5 yıl boyunca çiftçinin bütçedeki 3 trilyon lirasını çalmış, başka yere aktarmışsanız çiftçi tabii ki borçlu kalır. Allah nasip etsin, milletimiz de teveccüh göstersin hele bir iktidar olalım çiftçinin hakkını nasıl teslim ediyoruz göreceksiniz.
Bu tarlalar, bahçeler sefalet cehennemi olmaktan çıkarılıp, nasıl üretim cennetine dönüştürülecek şahit olacaksınız. Buradan size söz veriyorum, üç sene içinde hiçbir üreticimiz ödeyemeyeceği borcun altında bırakılmayacaktır. Bu size Dervişoğlu sözüdür. Bu size devlet sözüdür” şeklinde konuştu.
GENEL BAŞKANIMIZ SAYIN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU’NDAN ASGARİ ÜCRET VE EMEKLİ MAAŞI VAADİ
Türkiye’nin zengin bir ülke olduğuna vurgu yapan Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “İmkanları, kaynakları, ekonomik potansiyeli yüksektir. Açlık sınırının 30 bin lirayı aştığı, yoksulluk sınırının ise 90 bin liraya yaklaştığı bir ülkede; 22 bin lira asgari ücret, 15 bin lira emekli maaşı bu millete reva görülemez. Bunu yapanlar utanılacak bir suç işliyor demektir. Bizim yönettiğimiz Türkiye’de açlık sınırının altında bir asgari ücret, asgari ücretin altında emekli maaşı olmayacak.
Hakkı gasp edilen emekçilerimizin ve emeklilerimizin hak ve hukuklarını sonuna kadar savunup, teslim edeceğiz. Şimdi biliyorum ki; iktidarı yönetenler ve onların kalemşörleri bana ‘bekara eş boşamak kolaydır’ diyecekler. Ben de onlara diyeceğim ki, aslında bu ülkeyi yönetmek kolaydır.
Çalınmazsa, çırpılmazsa, israf edilmezse, vatan toprakları satılmazsa; bu topraklar üzerinde yatağa aç giren çocuk, tenceresini kaynatamayan emekli kalmayacaktır” dedi.
“KORKTUKLARI NE VARSA BAŞLARINA GETİRECEĞİM”
“O kadar doymaz, o kadar yetinmez haldeler ki; hiçbir yetki bunlara yetmiyor, milletin hiçbir tercihi umurlarında olmuyor, uyarılara aldırmıyor, eleştirileri umursamıyorlar” diyen Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Ama emin olun, korkuyorlar. ‘Yeter artık’ diyenlerden korkuyorlar.
O kadar çok korkuyorlar ki, hürriyet diyen, Cumhuriyet diyen, ne mutlu Türk’üm diyenlerden,
işçiden, emekliden, gençlerden, kadınlardan, senden, benden, biz olmamızdan korkuyorlar.
Sanıyorlar ki, başarılıyız dediklerinde, beceriksizlikleri görülmeyecek. Yaptık ettik diye reklam yaptıkça, o kumdan kaleleri ayakta kalacak. Seçimle kazanamadıklarını, gasp ettiklerinde, muzaffer olacaklarını zannediyorlar. Hukuku eğip büktüklerinde, adil olacaklarını varsayıyorlar.
Ve sanıyorlar ki, bu memleketin başına kendilerini kayyum diye atayınca devirleri daim olacak.
Mersin’den söz veriyorum: Ben Müsavat Dervişoğlu, korktukları ne varsa başlarına getireceğim.
Günahlarının kefareti ahirete kalmayacak! O hüküm verilecek, altında da işte bu kardeşlerimin, Türk milletinin mührü olacak!” ifadesini kullandı.
“İktidara doğru Dervişoğlu” sloganlarının atılması üzerine Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Ben sizlerden yüzde 10’ları, 15’leri istemiyorum. Öncelikle 40’ları; sonra da bu ülkeyi yönetecek yüzde 50’yi talep ediyorum” karşılığını verdi.
“SİZE ANKARA’YI DÜŞÜRTMEYECEĞİZ!”
“Gazze düşerse, Ankara düşer” söylemine tepki gösteren Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Gazze düştü beyler, düştü! Siz düşürdünüz onu siz! Gazze’yi, Las Vegas yapma hayalleri kuranlarla
soykırımcı Netanyahu’yla birlikte düşürdünüz Gazze’yi. Bombalayıp yok edeni, yakıp yıkanı, soykırım yapanı sadece seyrettiniz. Şimdi de, terörsüz Türkiye ambalajıyla; ahlaksız, izansız, akılsız ve vatansızca hareket ederlerken, apo denen cani teröristbaşından aldıkları aklı, devlet aklı diye kabul edelim istiyorlar. Eğer devlet aklı öcalan’ın aklıysa, o akla uyanın devlet adamlığından utanması gerekir. Sadece devlet adamlığından değil, adından da utanması gerekir.
Evlatlarımızın katillerini, o katilleri kutsayanları, bağrımıza basalım istiyorlar. Öyle yağma yok.
Hangi devlet, kendine 50 sene silah sıkanları muhatap alır? Hangi devlet, 40 bin kişinin katilini muhatap alır? Hangi devlet; aklını, amaçlarını, silahlarını, yöneticilerini çoktan taşımış,
içi boşaltılmış bir örgütün silah bırakma masallarına inanır da, 300-500 teröriste hoş geldin törenleri düzenleyip, on binlerce teröristin varlığına göz yumar? Mangalda kül bırakmayanlara soruyorum. Mangalda yakılan hurda silahlara kanmaya meyilli akılsızlara soruyorum.
Türkiye’yi yakacak ateşi mi harlıyorsunuz? Türkiye’yi yakmaya yeminli bölücüleri mi tanımıyorsunuz? Söyleyin hangisidir? Ankara düşmesinmiş! Hele şunların söylediği lafa bakın. Ankara düşmez merak etmeyin. Düşecek olan sizsiniz. Midelerindeki iştaha bak.Meşreplerindeki genişliğe bak. Hem siz çok iyi bilin hem de o efendilerinize anlatın: Size Ankara’yı düşürtmeyeceğiz! Ankara düşmeyecek, siz düşeceksiniz beyler” şeklinde konuştu.
“BUNLAR, BEŞİNCİ KOL FAALİYETLERİDİR”
Terörsüz Türkiye ambalajıyla pazarlanan sürece tepki gösteren Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Türkiye, hangi savaşı kaybetmiştir de; terörden müebbet almış bir katille müzakere etmektedir? İktidar, neye itilmiştir, neye zorlanmaktadır da; fiilen ortadan kalkmış bir terör örgütünü, derisini çoktan değiştirmiş bir yılanın kabuğunu, bize Terörsüz Türkiye diye pazarlamaktadır? Türkiye’nin meseleleri de Türk milletinin bekasının geçtiği sınırlar da bellidir. Bu olanlar, kimin meselesidir, kimin bekasıdır ben söyleyeyim; Bunlar, beşinci kol faaliyetleridir. Ama asıl tehdit; bu faaliyetlerin, bizzat devletin içine çöreklenmiş bir grup tarafından yönetilmesidir. Kabuklara, maskelere, deri değiştirenlere bakarsanız, bunun ne anlama geldiğini görürsünüz. Türkiye’nin 200 yılda, tırnaklarıyla kazıyarak inşa ettiği; demokrasiye, hukuk devletine, Cumhuriyet’e dair ne varsa ortadan kaldırılmaya çalışılmakta. Bizim kabahatimiz, hep bir iki adım ötesini söylemekse, bilinsin ki; ben milletime ayan beyan ortada olan acı gerçekleri söylemekle mükellefim. Bundan da vazgeçmeyeceğim. Türkiye’ye hanedancılık zokası yutturmak isteyenler vardır. Türkiye’ye dikta gömleği giydirmek isteyenler vardır. Türkiye’de demokrasiyi sandığı, tabutla gömmek isteyenler vardır. Kısaca Türk milletini, millet olmaktan çıkartıp kabileleştirmek, tebaalaştırmak, kullaştırmak isteyenler vardır. İşte bir kavga edilecekse, kavganın odağında bu vardır. Bu kavgayı edeceğiz. Cumhuriyeti de bu düşkünlere yedirmeyeceğiz!” şeklinde konuştu.
“BU BİR ŞANTAJ SİYASETİDİR”
Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Yerel seçim bittiği günden beri, kazanamadıklarına çökmeyi, elde edemediklerini gasp etmeyi alışkanlık haline getirdiler. Bu konuda hep ilkeli durduk, ilkeli davrandık! Türkiye, bir kayyum siyasetiyle yönetilemez dedik. Türkiye, iktidar partisinin keyfi olsun diye, danışman, müteahhit, siyasetçi, mafya, çete, sahte cemaat ilişkileri payidar olsun diye, kayyum rejimiyle yönetilemez dedik. Bunu artık sadece bir rant aracı olarak değil,
bir şantaj malzemesi olarak kullanıyorlar. Ya çökerim ya da rozetini değiştir diyorlar.
Bu bir eşkıya yöntemidir, bu bir çete yöntemidir. Bu bir şantaj siyasetidir. İşte bu şantaj siyasetiyle Türkiye’de yargı siyasete, siyaset de yargıya zimmetleniyor. Saraydan, partiler dizayn ediliyor. Milletimizin dövizleri, rezervleri de kendi çıkardıkları yangına su diye dökülüyor.
Sonra yangını söndürecek uçak, okullara sabun koyacak para bulamıyorlar.” değerlendirmesini yaptı.
“BİZ, MEŞRUİYETİ ABD’DE ARAYANLARDAN DEĞİLİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyaretine göndermede bulunan Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu, “Biz, meşruiyeti ABD’de arayanlardan değiliz. ‘Seçim hilesini en iyi o bilir’ denilerek aşağılanlardan değiliz. ‘Bu can bu bedende olduğu müddetçe onu kimse alamaz” deyip, bir telefon talimatıyla Rahip Brunson’u özel uçakla Amerika’ya gönderip, adalet sistemimizi tartışmaya açtıranlardan değiliz. Bölge ülkeleriyle olan ticaretimizi, başka devletlerin icazetlerine bağlayanlardan değiliz.
Üreticimizi korumak adına koyduğumuz vergileri, sırf birileri istiyor diye keyfen kaldırıp, kapitülasyon bahşedenlerden değiliz. Uluslararası görüşmeleri sadece ticaretten ibaret sayıp, 70 milyar metre küp sıvılaştırılmış gaz, 300 tane uçak almayı taahhüt edenlerden değiliz. Biz, F16, F35, S400 konusu ne oldu diye soranlarız. Filistin, Gazze, Kıbrıs, Mavi Vatan ne oldu diye merak edenleriz. Suriye’nin kuzeyinde ypg-pyd varlığı ne olacak diye sorgulayanlarız.
Heybeliada Ruhban okulu açılacak, Fener Patriği ekümenik mi olacak kaygısını taşıyanlarız.
Ayrıca biz, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın söylediği her sözün ülkemiz açısından bağlayıcı olduğunu ama Sayın Trump’ın sözlerini yerine getirmesi için kongrenin ve senatonun denetimine tabii olduğunu bilenler ve onun için parlamenter demokrasi isteyenleriz.” dedi.
Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu’nun Konuşmasının Tamamı Şu Şekilde:
Akdeniz’in, Çukurova’nın, Toroslar’ın
Aziz evlatlarına selam olsun.
Bizi memleketlerinde ağırlayan,
Hiç sönmeyecek ocaklara selam olsun!
“Birinci vazifen” buluşmalarımıza Bursa’da başladık,
Bugün de Mersin’deyiz.
Allah’ın izni, milletimizin takdirleriyle,
Birinci vazifemizin gereğini yapmaya;
Durmadan, yorulmadan devam edeceğiz.
Vefasızlara vefayı, izansızlara izanı,
Töresizlere töremizi öğreteceğiz!
Emin olun!
İnanın!
Göreceksiniz onlar da öğrenecekler!
Bugün bu meydanda;
Cumhuriyet’e sahip çıkan,
Milletinin derdini, kendi derdinin önüne koyan
Mazluma kucak açan, zalime karşı dik duran
Mustafa Kemal Atatürk’ün evlatları var.
Hak yemeyen, hakkını yedirmeyen kardeşlerim var.
Ne mutlu bizlere ki, hep birlikteyiz.
Omuz omuza saflarımızı tutmuşuz.
Bu güzel meydanı kıymetli varlıklarıyla dolduran,
Dosta güven ve cesaret, düşmana endişe veren,
Torosların gölgesinden, Akdeniz’in ufkuna uzanan umudu,
Tüm Türkiye’ye aynı iman ve kararlılıkla yayma iradesi sergileyen,
Kadını erkeği, yaşlısı genci tüm vatan sevdalılarını,
En içten duygularımla, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Toros Dağları’nda bacası sönmeyen çadırların ruhunun,
Kurtuluş ve kuruluş meşalesine dönüştüğünü görmenin,
Onurunu ve gururunu yaşıyorum.
Hepinize sonsuz teşekkürlerimi arz ediyorum.
Kardeşlerim,
Siyaset kurumu, uzun zamandır milletin sorunlarını çözmeyi bırakmış,
Kendi sorunlarını, milletin sırtına yükler hale gelmiştir.
Hatta ve hatta Türk milletini de kendine sorun haline getirmiştir.
İktidar milletin talebini, feryadını, isyanını umursamıyor.
Muhalefet ise kendi derdine düşmüş; aldığı vekaletin hakkını veremiyor.
Cumhur koalisyonu, Türkiye’yi kendi malı, mülkü, şirketi gibi yönetirken,
İş cumhura, yani millete geldiğinde; bunların umuru bile değildir.
Allah’tan korku, kuldan utanma kalmamıştır.
Anayasal görevlerini ve sorumluluklarını bırakmıştır.
Vatandaşın derdini çözmeyi bırakmıştır.
Vatanı müdafaa görevini bile bırakmıştır!
Sizin anlayacağınız; Cumhur koalisyonu, “Devlet olma mevzisini” terk etmiştir.
İstemektedir ki;
Muhalefet de kendisine benzesin!
Al takke ver külah, al koltuk ver vatan bir muhalefet istemektedir.
Milletten alamadığını çalmakta,
Milletin vermediğini kendine hak görmektedir.
İşte biz bunu reddediyoruz.
Çünkü bunların tıka basa yedikleri masaların hesabını milletçe ödüyoruz.
O masalarda millete ödetilen hesap;
Gırtlağımıza kadar dert, boğazımıza kadar yoksulluktur.
Tepeden tırnağa talan, yağma ve yolsuzluktur.
Her gün, cinayet, yaralama, gasptır.
Herkes “ali kıran, baş kesen” olmuştur.
Sokaklar güvensizdir.
Sokaklarımızda çeteler, mafyalar, örgütler hüküm sürmektedir.
İnsanımız çaresiz, Cumhuriyetimiz ise yalnızdır.
İşte biz buna “artık yeter” diyoruz!
Bugüne kadar,
Güvenlik ve beka diye diye başımızın etini yiyenler,
O makamlarda onca yetki ve bütçeyle ne yapmaktadırlar?
Bu cevabı belli soruyu, hiç soruyor musunuz?
Hiç! Koca bir hiç!
İşte burada, yanı başımızda,
Kocaman bir liman, kocaman bir serbest bölge var.
Gemiler yanaşıyor, konteynırlar iniyor, konteynırlar yükleniyor.
Peki neden bu millet kazanamıyor?
Neden bu bereketli topraklarda üreten, satan;
siftah yapmadan gün geçiriyor?
Neden? Neden? Neden?
Soruyorum;
Türkiye bu kadar büyüyorsa,
Nerede bu “büyümenin” getirileri?
Nerede bu ekonominin harcını karanların, ona terini akıtanların hakkı?
Memleket, bunların; o kadar umurlarında değil ki,
Rahmetli Demirel’in;
“Meseleleri mesele etmezseniz, ortada mesele kalmaz” sözündeki gibi,
Bunlar, hiçbir meseleyi mesele etmiyorlar.
Millete de meselelere de her şeye, her şeye yabancılar!
Yapılması gerekenleri, bile-isteye yapmıyorlar.
Yapılmaması gereken ne varsa, millete rağmen ve milletin inadına yapıyorlar.
İfşa olunca, utanmıyorlar. Yüzleri bile kızarmıyor.
Bir de birbirlerine sahip çıkıyorlar.
İstifa edeceklerine, hız kesmeden istiflemeye devam ediyorlar.
Suç ortağı olmuş bunlar, suç ortağı!
Bu arsızlar sürüsünün dillerinde de hep aynı nakarat:
“Eski Türkiye şöyle, eski Türkiye böyle".
Neymiş efendim;
“Artık benzin kuyrukları yokmuş!”
Doğru, benzin kuyruğu yok ama vatandaş deposunu doldurmaktan korkuyor.
“Artık yağ kuyrukları yokmuş!”
Yağ var da millette yağ alacak para var mı?
El hak, bugün karaborsa da yok tabi…
Millet, tezgahtan 2 domates, 3 patates koyuyor torbasına,
2 diyorum, 3 diyorum, kilo değil ha, TANEYLE, TANE! TANE!
Kulağına kirazdan küpe, mandalinadan parmağına kavuk yapan çocuk kalmadı memlekette!!!
Sonuç?
Sen de ben de o da hepimiz açız aç!
Açlık, her dilde, her ağızda aynı.
Çünkü öyle bir yağma var ki,
Öyle bir soygun, yolsuzluk, hırsızlık var ki,
Her dilde aynı, her dinde haram!
Yarattıkları kültür;
Çalana, sen niye çaldın dememek,
Çökene, sen niye çöktün dememek,
Hani bana, hani bana deyip,
Suçlarına, günahlarına ortak etmek.
Benim kendime de partime de güvenim tamdır!
Biz artık; “Dur” diyoruz; “Yeter” diyoruz,
Bitti diyoruz! Bitti, bitti!
Çeyrek asır geçmiş aradan!
Dün, ne dediklerini unutmuş,
Bugün, hangi yalana sarılacaklarını şaşırmış,
Yarına, hangi masalı hangi bahaneyi uyduracaklarını bilemez haldeler.
Milletin öfkesini, tepkisini idare etmeye çalışmaktan,
Yönetilecek bir devlet bırakmadılar.
Yönetecek bir irade ve akıl da kalmadı.
Kendi emekçisine hakkını verecek bir ekonomi bırakmadılar.
Bin yıldır, çocuklarını doyuran Anadolu’muzu, susuz, çorak bıraktılar.
Bunlar yüzünden memlekete yağmur bile küstü, yağmur!
Bugün araziler niye boş? Bugün bağlar niye virandır?
Savaşta mıyız? Kıyamet mi koptu? Neden!
Gasp ettikleri yetkilerle oturdukları makamlarında,
Kılıç da kalem de mühür de ellerinde
Vergi üstüne vergi, harç üstüne harç,
Nereden bakarsan bak, aldıklarının adı haraçtır, haraç!
Dilenciye verir gibi maaş veriyorlar,
Düşmanı yağmalar gibi, rızkımıza el koyuyorlar.
Mesele diyorum ya,
Mesele işte tam olarak budur.
Bu da hepimizin meselesidir!
Düzeltmekle mükellef olanlar düzeltmiyorsa,
Duyurmakla mükellef olanlar duyurmuyorsa,
Başka bir şey yapmak lazımdır!
Bir çare lazımdır, çare de buradadır!
Bu meydandadır!
Çare, alnı açık, başı dik olanların iktidarıdır!
Allah’tan korkan, kuldan utanan,
Türk milleti dışında hesap verecek bir makam tanımayanların iktidarıdır.
Çare, Cumhuriyet düşmanlarının değil, Cumhuriyet çocuklarının,
Büyük Türk milletinin iktidarıdır.
Buradan milletim adına; “Bıçak kemiğe dayandı, artık yeter” diyerek,
Partili Cumhurbaşkanı dahil, tüm genel başkanlara,
Tüm milletvekillerine ve siyasetçilere soruyorum
Her gün kaç telefon, istek, rica alıyorsunuz bu milletten?
Kaç kişi elindeki imdat notunu iletiyor size?
“Hastam var, yatak yok, doktor bulamıyorum” demiyorlar mı?
“Kızıma yurt bulamadık, Genel Başkanım, Sayın vekilim” demiyorlar mı?
“Oğlum 3 senedir işsiz, yardım edin” demiyorlar mı?
“Dükkanıma haciz geldi, tarlam elimden gidiyor, bir çare bul” demiyorlar mı?
Adliyeye, karakola giderken,
En basit bir iş için bile araya adam sokmaya çalışmıyorlar mı?
Kredisi, torpille!
Vergi taksitlendirmesi, torpille!
Tayin torpille, terfi torpille!
Sınav, mülakat, atama zaten torpilin ağa babaları!
Esnaf lokantası, çay ocağı açmak bile torpille!
Hakkı olan korkuyor,
Hakkı olmayan her şeye el uzatıyor.
Tuz burada kokuyor, ahlak burada çöküyor.
Ben kılık-kıyafetten, saç-sakaldan bahsetmiyorum.
Ben bizi biz yapan, bizi biz tutan o harçtan bahsediyorum!
Ahlaktan, edepten, erkandan bahsediyorum!
Bu sebeple yasalar, işlemiyor, kurumlar çalışmıyor.
Çalışan ne kaldıysa, o da olduğu yerde çürüyor.
Buldukları çözümlere bakalım;
Şarkı yasaklıyorlar!
Haberlere sansür koyuyorlar!
Gençleri hapse atıyorlar!
Kanal kapatıyorlar!
Festival yasaklıyorlar!
Millete de ahlak, din, iman satıyorlar!
Neymiş? Aile yapısına uygun değilmiş.
Haram yutmaktan şişmiş, nefes alacak halleri kalmamış,
Yolsuzluğa imanın şartı gibi sarılmışlar,
Youtube videolarında “günah” arıyorlar!
Tüm Türkiye’yi karış karış dolaşıyoruz.
Eylül ayı içerisinde 77 il, sanayi ve ticaret odaları, ziraat odaları, esnaf odaları başta olmak üzere 500’e yakın sivil toplum kuruluşu, valilik ve belediye başkanlıklarını ziyaret ettik.
Genel Başkan Yardımcılarımız, Milletvekillerimiz, Genel İdare Kurulu Üyelerimiz,
Ülke genelinde esnafımızla, sanayicimizle, çiftimizle, emeklilerimizle, çalışanlarımızla, şehit ailelerimizle, gazilerimizle istişare ettiler.
Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Türkiye’nin gerçek gündemini; çarşıda pazarda, tarlada çile çeken insanlarımızla konuştuk.
Türkiye’nin gerçek gündemini yani üretimi konuşuyoruz.
Türkiye genelinde yaptığımız çalışmalarda; esnafımızın, tacirimizin, sanayicimizin, çiftçilerimizin, çalışanımızın, emeklimizin 5 temel ortak sorunu olduğunu görüyoruz:
•Hayat pahalılığı
•Yüksek faiz ve finansmana erişim sorunu
•Başta yüksek enerji maliyetleri olmak üzere, üretim girdilerindeki yüksek maliyet artışı (sanayici üretemiyor, çiftçi tarlasını ekemiyor)
•Planlama eksikliği (tarımda en büyük sorun üretimin planlanamaması)
•Mesleki eğitimin yetersizliği ve nitelikli iş gücü ihtiyacı
Türkiye üretim gücünü kaybetti; bu, bütün ekonomik ve sosyal sorunların temelinde yatan en büyük meseledir.
Hazır ve kararlıyız!
Türkiye’nin sanayiden ticarete, tarımdan asgari ücrete ve sosyal politikalara kadar tüm sorunlarını kucaklayan, kalıcı çözümler üreteceğiz.
Biz, Türkiye’yi yönetmeye hazırız.
Milletimizin desteğiyle Türkiye’yi üretimle büyüten, adaletle yöneten bir geleceği birlikte inşa edeceğiz.
Bilmenizi isterim ki,
Türkiye’nin çözülemeyecek bir sorunu yoktur.
Aranan ve beklenen doğru yönetimdir.
Çiftçi borçları 1 trilyon lirayı aşmıştır.
Aslında çiftçi borçlu değil devletten alacaklıdır.
2006 yılında çıkan bir yasaya göre gayri safi milli hasılanın en az yüzde 1’i tarımsal destekleme programlarının finansmanına ayrılmalıdır.
Buna göre hesaplarsak;
2024 yılında verilmesi gereken destek 411 milyar lirayken,
91 milyar verilmiştir.
2025 yılında kanunen verilmesi gereken 620 milyar lirayken 135 milyar lira destek olarak ayrılmıştır.
Sadece 2 yıl için çiftçinin hakkından kırpılan 805 milyar liradır.
Ayrıca yeni orta vadeli planda beklenen GSMH’ya göre yasa emri uyarınca ayrılması gereken;
2026’da 773 milyarken, 173 milyar,
2027’de 894 milyarken, 192 milyar,
2028’de 1 trilyon 14 milyarken, 207 milyar verilmesi planlanmıştır.
Bu üç yılın toplamında çiftçinin hakkı olup da alamadığı desteğin toplamı 2 trilyon 109 milyar olacaktır.
5 yıl boyunca çiftçinin bütçedeki 3 trilyon lirasını çalmış, başka yere aktarmışsanız çiftçi tabii ki borçlu kalır.
Allah nasip etsin, milletimiz de teveccüh göstersin hele bir iktidar olalım çiftçinin hakkını nasıl teslim ediyoruz göreceksiniz.
Bu tarlalar bahçeler sefalet cehennemi olmaktan çıkarılıp, nasıl üretim cennetine dönüştürülecek şahit olacaksınız.
Buradan size söz veriyorum, üç sene içinde hiçbir üreticimiz ödeyemeyeceği borcun altında bırakılmayacaktır.
Bu size Dervişoğlu sözüdür. Bu size devlet sözüdür.
Anadolu’yu geziyorum. Çevirip soruyorlar:
“Dervişoğlu, dik duruyorsun, doğru konuşuyorsun da, sen de bunlara benzeyecek misin?”
Ben, Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunu yol, sözünü söz bilirim.
Milletimin özünü de çareyi de bilirim.
Saçımdaki aklar, omuzumdaki yükler seninle aynı.
Benim derdimi sen, senin derdini ben yüklendim.
Sen ve evladın huzurla uyumadan, bana uyku haram.
Ben kimseye benzemedim, kimseye de benzetemediler.
Kimseye benzemeyelim diye bu ihanet komisyonunun içinde olmadık.
Burada, Türk milletiyle birlikte, karşısında duruyoruz.
Çünkü biliyorum ki her şeyin çaresi,
Enginlere sığmayıp taşan imanın ve iradenin sahibi Türk milletidir.
Zaman gelmiştir. O iman bir kere daha taşmalıdır,
O irade artık son kez, ihaneti bu topraklardan söküp atmalıdır.
İnan! Türk’ün şafağına, hiçbir karanlığın çökmeyeceğine inan!
Değişime inan! Kendine inan! Bana inan, bize inan!
Sana kader diye sunulanları
Sana gerçek diye söylenen yalanları
Sana devlet aklı diye çevrilen dolapları yıkıp atacağız inan!
Bu ihaneti söküp atacağız, inan!
İşte o zaman;
“Dün”, bu gafillerle bitecek,
Yarın seninle başlayacak!
Alnı açık, başı dik, pırıl pırıl evlatlarımız yönetecek bu ülkeyi!
Yoksulluğa ve işsizliğe prangalı, evlere kapanmış “ev gençleri” var ya,
Anasından, babasından harçlık istemeye utanan kardeşlerim var ya,
İşte onlar yönetecek.
Elbette hürriyetle, elbette istiklalle yönetecekler!
Burada, hepsi buradalar,
Yarınlarımızı ihya edecek kardeşlerim burada,
Rantın yollarını değil, kalkınmanın yollarını ve barajlarını onlar yapacak!
İşte onlar yetiştirecek, sevgi ve irfanla okutacak çocuklarımızı!
Onlar düzeltecek, adalet terazisini!
Ve “Yüce Türk milleti adına”, Türk’ün adına yaraşan hükmü işte bu kardeşlerim verecek!
Haramdan korkan, kuldan utanan tüccarımız, çiftçimiz, sanayicimiz onlar bizim.
Ekmeğin hasını üretecek fırıncılarımız onlar,
Domatesin en güzelini toplayacak eller onlar.
İyi yanımız, cesur yanımız, yarınlarımız onlar!
Anadolu’yu yeniden imar edeceğiz!
Anadolu’ya yeniden yerleşeceğiz.
Kurumuş tarlalarımızı, sahipsiz ovalarımızı,
Bugün altı oyulup, üstü çöle dönen,
Maden diye baronlara peşkeş çekilen Anadolu’muzu,
Siz yeşerteceksiniz.
Benim derdim, benim görevim
Bu insanlarımızı, bu vatanla, bu toprakla buluşturmaktır.
Ocaklarımızı yeniden tüttürmektir.
Bu cevher bizde vardır!
Bu imkan bizde vardır!
Torosların, Çukurova’nın hiç sönmeyen ocakları, işte, bu kalplerde, gözlerde vardır.
Bırakmayacağız! Azalmayacağız,
İnadına çoğalacağız.
İyiliği, cesareti bu çatıda toplayacağız!
Vatanımıza borcumuz da budur, birinci vazifemiz de budur!
Burası zengin bir ülkedir.
İmkanları, kaynakları, ekonomik potansiyeli yüksektir.
Açlık sınırının 30 bin lirayı aştığı, yoksulluk sınırının ise 90 bin liraya yaklaştığı bir ülkede,
22 bin lira asgari ücret, 15 bin lira emekli maaşı bu millete reva görülemez.
Bizim yönettiğimiz Türkiye’de açlık sınırının altında bir asgari ücret,
Asgari ücretin altında emekli maaşı olmayacak.
Hakkı gasp edilen emekçilerimizin ve emeklilerimizin hak ve hukuklarını sonuna kadar savunup, teslim edeceğiz.
Şimdi biliyorum ki bana, bekara eş boşamak kolaydır diyecekler.
Ben de onlara diyeceğim ki,
Aslında bu ülkeyi yönetmek kolaydır.
Çalınmazsa, çırpılmazsa, israf edilmezse bu topraklar üzerinde yatağa aç giren çocuk, tenceresini kaynatamayan emekli kalmayacaktır.
Kardeşlerim!
O kadar doymaz, o kadar yetinmez haldeler ki,
Hiçbir yetki bunlara yetmiyor,
Milletin hiçbir tercihi umurlarında olmuyor,
Uyarılara aldırmıyor, eleştirileri umursamıyorlar.
Ama emin olun, korkuyorlar,
“Yeter artık” diyenlerden korkuyorlar.
O kadar çok korkuyorlar ki,
Hürriyet diyen, Cumhuriyet diyen, ne mutlu Türk’üm diyenlerden,
İşçiden, emekliden; gençlerden, kadınlardan,
Senden, benden, biz olmamızdan korkuyorlar.
Sanıyorlar ki, “başarılıyız” dediklerinde, beceriksizlikleri görülmeyecek.
“Yaptık ettik diye reklam yaptıkça”, o kumdan kaleleri ayakta kalacak.
Seçimle kazanamadıklarını, gasp ettiklerinde, muzaffer olacaklar!
Hukuku eğip büktüklerinde, adil olacaklar!
Ve sanıyorlar ki, bu memleketin başına kendilerini kayyum diye atayınca
Devirleri daim olacak!
Burada Mersin’den söz veriyorum:
Ben Müsavat Dervişoğlu,
Korktukları ne varsa başlarına getireceğim.
Günahlarının kefareti ahirete kalmayacak!
O hüküm verilecek, altında da işte bu kardeşlerimin, Türk milletinin mührü olacak!
Sevgili Mersinliler;
İktidarları 25 yaşındadır! 25!
Mustafa Kemal’e bile nasip olmayan,
Özal’ın, Demirel’in bile görmedikleri 25 sene!
10 senesi, Avrupa Birliği masalları,
Demokrasi, insan hakları, şeffaflık deyip,
Cumhuriyet diyen, Türk milleti diyen herkese monşer demediler mi?
Sonra da herkesle kavga etmediler mi?
Bugün hazine bakanı 4 yanda kredi arıyor ya
Köprüleri satışa çıkarıyor, kamu bankalarının hisselerini satacak müşteri arıyor ya,
İşte bunlar hep o çakma kabadayılıkların sonuçlarıdır.
Sonra bir gün aniden, kardeşim dediklerine, katil demeye karar verdiler.
Kendimizi bir anda Suriye iç savaşının ortasında bulduk.
Mersinliler, 14 yıllık savaşın Türkiye’ye bilançosunu iyi bilir!
Nüfus dengelerimiz alt üst oldu.
Ortada ne sınır kaldı ne de sınır güvenliği.
14 yıl boyunca, kahraman ordumuz defalarca operasyon yaptı.
Ama iktidar, burnumuzun dibinde on binlerce teröristin
Yıllarca eğitilmesine, donatılmasına ses etmedi.
Yıllarca eğitilip donatılan pkk, Suriye sınırımızda teröristan kurmaya çalışırken
Bunlar da öcalan canisinin yanında saf tuttular.
Sırf seçim kazanmak için,
Bir gün daha o koltuklarda oturmak için Türkiye’yi kutuplaştırdılar,
Milleti millete düşman etmeye, kirli medyalarını seferber ettiler,
Herkesi terörist ilan edip, herkesi pkk’lı yaptılar.
Bugün de karşımıza;
pkk ile müzakere edip, buna da utanmadan yine beka için diyen bir yüzsüzlükle çıktılar!
Savaş baronları Trump ve Netanyahu’dan aldıkları takkeler, verdikleri külahlarla;
Beka diyorlar yine! İsrail diyorlar, savaş çıkacak diyorlar!
İsrail, nasıl geldi bu noktaya?
14 yıllık Suriye iç savaşında;
Elinizi tutan mı vardı?
Yetkiniz mi yoktu?
Gücünüz mü yoktu?
Diplomatınız mı yoktu?
Şimdi de utanmadan, “Gazze düşerse, Ankara düşer” diyorlar.
Gazze düştü beyler, düştü!
Siz düşürdünüz onu siz, SİZ!
Gazze’yi, Las Vegas yapma hayalleri kuranlarla
Soykırımcı Netanyahu’yla birlikte düşürdünüz Gazze’yi.
Bombalayıp yok edeni, yakıp yıkanı, soykırım yapanı sadece seyrettiniz.
Şimdi de,
Terörsüz Türkiye ambalajıyla;
Ahlaksız, izansız, akılsız ve vatansızca hareket ederlerken
apo denen cani teröristbaşından aldıkları aklı, “devlet” aklı diye kabul edelim istiyorlar.
Evlatlarımızın katillerini, o katilleri kutsayanları, bağrımıza basalım istiyorlar.
Öyle yağma yok! Öyle yağma yok! Öyle yağma yok!
Hangi devlet, kendine 50 sene silah sıkanları muhatap alır?
Hangi devlet, 40 bin kişinin katilini muhatap alır?
Hangi devlet, aklını, amaçlarını, silahlarını, yöneticilerini çoktan taşımış,
İçi boşaltılmış bir örgütün silah bırakma masallarına inanır da,
300-500 teröriste hoş geldin törenleri düzenleyip,
On binlerce teröristin varlığına göz yumar?
Mangalda kül bırakmayanlara soruyorum!
Mangalda yakılan hurda silahlara kanmaya meyilli akılsızlara soruyorum!
Türkiye’yi yakacak ateşi mi harlıyorsunuz?
Türkiye’yi yakmaya yeminli bölücüleri mi tanımıyorsunuz?
Söyleyin hangisidir?
Ankara düşmesinmiş!
Akıl, izan fukaralarına bak.
Hele şunların kullandıkları dile bak,
Midelerindeki iştaha bak!
Meşreplerindeki genişliğe bak!
Hem siz çok iyi bilin,
Hem de o efendilerinize anlatın:
Size Ankara’yı düşürtmeyeceğiz!
Mersin’i, Bursa’yı, Samsun’u,
Bu Anadolu’yu, bu vatanı size yedirtmeyeceğiz!
Ankara düşmeyecek, siz düşeceksiniz!
Cumhuriyeti yıktırmayacağız!
Türk milletini böldürmeyeceğiz!
Büyük Türk milleti!
1,5 senedir, tüm bu olan bitenleri önceden anlatıyorum,
Ülkemizin, kuruluş felsefesine karşı girişilen kalkışmaya direniyoruz.
Görevde olan, asker-sivil her düzeyden devlet memurlarına, devlet insanlarına,
İyi niyetlerinizi istismar ettirmeyin diye, uyarılarda bulunuyorum.
Aynı işi, aynı şekilde yapıp, farklı sonuç bekliyorsanız, beklemeyin;
Neticeleri hepimiz için çok acı ve üzücü olur diyoruz!
Bu sebeple, kimse bizden, herhangi bir şantaj siyasetine boyun eğmemizi beklemesin!
Ne içeride ne dışarıda hiçbir tertipten korkumuz yoktur!
Derimiz kalındır. Bit ısırığı işlemez.
Denemek isteyenlere de halep oradaysa, arşın buradadır.
Türk milletinin geleceğini karartacak tohumların ekildiği bir sürece,
Cumhuriyet devletinin tasfiyesiyle sonuçlanacağı ayan beyan belli bir sürece,
Adı komisyon, özü “komisyonculuk” olan bu ihanet masasına
kimse oturmamızı beklemesin dedik.
Bu işin peşrevidir, asıl hikaye Anayasa’dır dedik.
Dertleri Türklük, dertleri Atatürk dedik!
İşte bugün, görüyorsunuz; her şey, herkesin şahitliğinde oluyor,
“İmralı canisi Meclise gelsin” diye çıkılan yolda,
Şimdi Meclis onun ayağına gitsin deniliyor.
Soruyorum, bizim buna karşı durmamız mı vatan vazifesidir?
Yoksa onların bu delirmişliğe omuz vermesi mi?
Türkiye, hangi savaşı kaybetmiştir de;
Terörden müebbet almış bir katille müzakere etmektedir?
İktidar, neye itilmiştir, neye zorlanmaktadır da;
Fiilen ortadan kalkmış bir terör örgütünü,
Derisini çoktan değiştirmiş bir yılanın kabuğunu,
Bize “Terörsüz Türkiye” diye pazarlamaktadır?
Türkiye’nin meseleleri de,
Türk milletinin bekasının geçtiği sınırlar da bellidir.
Bu olanlar, kimin meselesidir, kimin bekasıdır ben söyleyeyim;
Bunlar, beşinci kol faaliyetleridir.
Ama asıl tehdit;
Bu faaliyetlerin, bizzat devletin içine çöreklenmiş bir grup tarafından yönetilmesidir.
Kabuklara, maskelere, deri değiştirenlere bakarsanız
Bunun ne anlama geldiğini görürsünüz.
Türkiye’nin 200 yılda, tırnaklarıyla kazıyarak inşa ettiği,
Demokrasiye, hukuk devletine, Cumhutiyet'e dair ne varsa ortadan kalkmaktadır.
Bizim kabahatimiz, hep bir iki adım ötesini söylemekse, bilinsin ki
Ben milletime ayan beyan ortada olan acı gerçekleri söylemekle mükellefim,
Bundan da vazgeçmeyeceğim.
Türkiye’ye hanedancılık zokası yutturmak isteyenler vardır.
Türkiye’ye dikta gömleği giydirmek isteyenler vardır.
Türkiye’de demokrasiyi sandığı, tabutla gömmek isteyenler vardır.
Kısaca Türk milletini, millet olmaktan çıkartıp kabileleştirmek,
Tebaalaştırmak, kullaştırmak isteyenler vardır.
İşte bir kavga edilecekse, kavganın odağında bu vardır.
Bu kavgayı edeceğiz,
Cumhuriyeti de bu düşkünlere yedirmeyeceğiz!
Kardeşlerim,
Yerel seçim bittiği günden beri,
Kazanamadıklarına çökmeyi,
Elde edemediklerini gasp etmeyi alışkanlık haline getirdiler.
Bu konuda hep ilkeli durduk, ilkeli davrandık!
Türkiye, bir kayyum siyasetiyle yönetilemez dedik.
Türkiye, iktidar partisinin keyfi olsun diye,
Danışman, müteahhit, siyasetçi, mafya, çete, sahte cemaat ilişkileri
Payidar olsun diye, kayyum rejimiyle yönetilemez dedik.
Bunu artık sadece bir rant aracı olarak değil,
Bir şantaj malzemesi olarak kullanıyorlar.
Ya çökerim ya da rozetini değiştir diyorlar.
Bu bir eşkıya yöntemidir, bu bir çete yöntemidir.
Bu bir şantaj siyasetidir.
İşte bu şantaj siyasetiyle
Türkiye’de yargı siyasete, siyaset de yargıya zimmetleniyor.
Saraydan, partiler dizayn ediliyor.
Milletimizin dövizleri, rezervleri de kendi çıkardıkları yangına su diye dökülüyor.
Sonra yangını söndürecek uçak, okullara sabun koyacak para bulamıyorlar.
Koca bir eylül ayını geride bıraktık!
Milyonlarca evladımız okula başladı, üniversiteye kayıt yaptı.
Kim el uzattı onlara?
Boğazından kesip, çocuğunun okul taksitini ödeyen,
Kursa yollayan, yurt, ev tutan ailelere kim sordu nasılsın diye?
Kimse… Kimse sormadı.
Hiçbirimizin çocuğunun, yoksulluğu, yoksunluğu,
Hayalleri, umutları, umutsuzlukları önemsenmedi
Ne sordular biliyor musunuz?
Türk müsünüz, Türkiyeli misiniz? diye sordular.
Çünkü Kandil haber, İmralı sonuç bekliyordu.
Hepsi onlara öğretilen yolda gidiyor,
Kimi yağmadan payını bekliyor, kimi şantajdan masadan kalkamıyor!
Kitabın ortasından konuşayım:
Bugün iktidar partisi içinde,
Ana muhalefette ve diğer partilerde bulunanlar
Ya da olanı biteni kenardan endişeyle izleyen aklıselimler,
Bu işte bir yanlışlık var diyenler, bu böyle gitmez diyenler,
Türkiye’de artık bu da olmaz, olamaz diyenler!
O zincirlerinizden kurtulun artık!
O zincirler, Türk istiklal ve hürriyetine vurulmuş zincirlerdir.
Ne kadarımız çözersek, o kadar çok yol alırız.
Yakamızdaki hangi rozet, ay-yıldızdan önemlidir?
Hangi parti binası, Türk vatanından değerlidir?
Hangi siyasetin amacı, bu aziz milletin refah içinde yaşaması idealinden yücedir?
Artık şu kafalarınızı, gömdüğünüz kumlardan çıkartın!
Bu fırtınada ayakta kalamazsınız, kalamayız!
Türkiye, tek adamlardan kurtulsun diye bir siyaset güdülecekse bu iş olur,
Kimse sanmasın ki çivi, çiviyi söker.
Türkiye, keyfiyetle idare edilmekten kurtulsun diye bir siyaset güdülecekse, bu iş olur.
Keyfiyet, keyfiyetle ikame edilemez.
Türkiye, kutuplaşmadan kurtulsun diye bir siyaset güdülecekse, bu iş olur.
Kutuplaşma tahkim edilerek bir yere varılmaz.
Türkiye, zehirli kafalardan, icraatlardan, hiziplerden arınsın diye bir siyaset güdülürse bu iş olur.
Bir zehir, başka bir zehirle yer değiştirirse, bundan panzehir çıkmaz.
Türkiye, iktidarda çatlaklar aranarak,
O çatlaklarda çiçek filizlensin diye dua ederek değişmez!
Türkiye, her şeye rağmen, her baskıya rağmen, her fitneye rağmen bir arada kalan
Bütünleşik bir muhalefetle değişir,
Ancak böyle kurtulur.
Biz partiyi devletle, devleti de sarayla birleştirmeye çalışanlara karşı,
Egemenliği yine ait olduğu yere, millete vermeye çalışanlarız!
Biz, Meclissiz bir siyaseti, Cumhuriyetsiz bir demokrasiyi reddediyoruz.
Türksüzleştirilmiş bir Türkiye’ye müsaade etmiyoruz.
Ve ne olursa olsun,
Evlatları aç yatarken, gırtlağına kadar tok ama doymayan bu iktidarı değiştireceğiz.
Zoru kolay edecek bizden yana ne varsa yapacağız.
Korkuyu cesaretle, kötülüğü iyilikle yeneceğiz.
Susarak değil, konuşarak,
Oyunlara gelerek değil, oyunları bozarak,
Bölerek yönetenlere inat,
Türk milletini birleştirerek kazanacağız.
Biz, meşruiyeti ABD’de arayanlardan değiliz.
“Seçim hilesini en iyi o bilir” denilerek aşağılanlardan değiliz.
“Bu can bu bedende olduğu müddetçe onu kimse alamaz” deyip, bir telefon talimatıyla Rahip Brunson’u özel uçakla Amerika’ya gönderip, adalet sistemimizi tartışmaya açtıranlardan değiliz.
Bölge ülkeleriyle olan ticaretimizi, başka devletlerin icazetlerine bağlayanlardan değiliz.
Üreticimizi korumak adına koyduğumuz vergileri, sırf birileri istiyor diye keyfen kaldırıp, kapitülasyon bahşedenlerden değiliz.
Uluslararası görüşmeleri sadece ticaretten ibaret sayıp, 70 milyar metre küp sıvılaştırılmış gaz, 300 tane uçak almayı taahhüt edenlerden değiliz.
Biz, F16, F35, S400 konusu ne oldu diye soranlarız.
Filistin, Gazze, Kıbrıs, Mavi Vatan ne oldu diye merak edenleriz.
Suriye’nin kuzeyinde ypg-pyd varlığı ne olacak diye sorgulayanlarız.
Heybeliada Ruhban okulu açılacak, Fener Patriği ekümenik mi olacak kaygısını taşıyanlarız.
Ayrıca biz, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın söylediği her sözün ülkemiz açısından bağlayıcı olduğunu ama Sayın Trump’ın sözlerini yerine getirmesi için kongrenin ve senatonun denetimine tabii olduğunu bilenler ve onun için parlamenter demokrasi isteyenleriz.
Bizim için meşruiyet Türk milletinin yüreğinin attığı Mersin meydanıdır.
Buradan yükselen ses, Türk milletinin gür sesidir.
Burada birleşen gönüller, Türk milletinin yüce gönlüdür.
Gönülleri birleşenler selam sizlere, uzaklarda dertleşenler selam sizlere.
Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.